ABD tarihinin en çapsız ve başarısız başkanlarından biri olan George W. Bush, ülkesini her anlamda iflasın eşiğine getirmekle kalmadı, küresel düzeni de temellerinden sarstı. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle yeşeren küresel barış umutları söndü, işgalci Amerikan askerlerinin Irak’ta gerçekleştirdikleri işkence partileri kazındı belleğimize.
Güç kullanarak küresel düzenin tek hâkimi olmaya kalkışan ABD, Bush yönetimi sayesinde dünyanın en sevilmeyen ülkelerinden biri haline geldi. ABD’deki konut balonunun patlamasıyla tetiklenen finansal kriz küresel finans sistemini iflasın eşiğine getirdi.
Küresel ekonomi şimdi resesyon, yani küçülme tehdidi altında, dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan işini kaybedecek. Başkan Bush ve ona akıl hocalığı yapan maceraperest “Neo-Con”ların dünyaya ve insanlığa ödettiği bedel çok ağır.
İflastan umuda
ABD’nin çok boyutlu bir iflasın eşiğine gelmiş olması herkes için çok önemli çünkü ABD dünyanın en büyük ekonomisine ve en gelişmiş finans sistemine sahip. Küresel ticarette ve uluslararası finans sisteminde açık farkla en yaygın kullanılan para birimi ABD doları. ABD’nin askeri harcamaları ABD dışındaki askeri harcamaların toplamına eşit.
ABD’de salı günü yapılacak olan Başkanlık seçimini, beklendiği gibi Barack Obama’nın kazanması, bu büyük gücün, Amerika’nın ve dünyanın çıkmazdan kurtulmasına yardımcı olacak biçimde kullanılacağı bir dönemi başlatabilir.
Obama başkan seçilirse göreve çok zor koşullarda başlayacak ama devralacağı korkunç miras ona yeni bir başlangıç yapma şansını da verecek. “Değişim” vaat ederek aldığı oylara dayanarak, ABD’yi ve dünyayı çıkmaza sürükleyen anlayışı ve zihniyeti bütünüyle değiştirebilir. Obama, ABD’yi ve dünyayı çıkmaza sürükleyen anlayışı sürdürmek isteyenlere aldırmadan, ekonomiyi finans sihirbazlarının sirki olmaktan çıkartıp yeniden toplumla ilişkilendirebilir, küresel kaosu küresel düzene doğru götürecek adımların atılmasına ön ayak olabilir.
ABD’nin böyle bir yönetime kavuşması, finansal krizi ağırlaştıran güven bunalımının aşılmasına da katkıda bulunabilir.
‘Yükselen Pazarlar’ı kurtarma operasyonu
Küresel krizin ‘Yükselen Pazarlar’ (YP) diye nitelenen ülkeleri tehdit etmeye başladığını ve krizi tetikleyen ABD ve Avrupa’nın buna kayıtsız kalamayacağını yazmıştım geçen hafta. Son bir hafta içinde yaşananlar da bu yönde oldu. YP ülkelerinde yaşanabilecek büyük çöküşleri önlemeyi amaçlayan kapsamlı bir kurtarma operasyonu devreye sokuldu. ABD ve Avrupa, YP ülkelerinde yaşanabilecek çöküşlerin kendi finans sistemlerinde yeni çöküşlere neden olmasını önlemek amacıyla çok boyutlu bir kurtarma operasyonunu başlattı. IMF’nin yanı sıra ABD Merkez Bankası (FED) da katıldı bu operasyona.
Sachs ve Soros
Böyle bir operasyonun neden zorunlu olduğunu ünlü ekonomist Jeffrey Sachs ile George Soros, 28 ve 29 Ekim günleri Financial Times gazetesinde yayımlanan yazılarında ortaya koydular. Sachs’a göre yapılması gerekenler şunlardı:
- ABD, Avrupa ve Japonya merkez bankaları, spekülatif atağa uğrayabilecek olan Brezilya, Macaristan, Polonya ve Türkiye gibi ülkelerle “swap” anlaşmaları yaparak onlara yeterli miktarda dolar sağlamalıydı.
- IMF acil desteğe ihtiyaç duyan Pakistan gibi ülkelere zor koşullar empoze etmeden mali destek vermeliydi.
- ABD ve Avrupa bankalarının YP ülkelerine açmış oldukları kredileri geri istemesinin önüne geçilmeliydi.
- Parası çok olan Körfez ülkeleri YP ülkelerindeki yatırımlara öncelik vermeliydi.
- ABD ve Avrupa düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelere ihracat kredisi desteği sağlamalıydı.
Şimdi yaşanmakta olan krizi ABD’nin tetiklediğini hatırlatan George Soros da ABD ve Avrupa merkez bankalarının YP ülkelerine yüksek montanlı “swap” olanağı sağlamasını, Çin, Japonya, Abu Dabi ve Suudi Arabistan’ın da büyük bir fon oluşturarak bu çabaya katılmasını önerdi.
Soros’un yazısının yayımlandığı gün ABD Merkez Bankası, Brezilya, Meksika, Güney Kore ve Singapur’a 30’ar milyar dolarlık “swap” olanağı tanıdığını açıkladı. Açıklama söz konusu ülkeler üzerindeki baskıyı hafifletti, paraları toparlanmaya başladı. Öte yandan IMF’nin destek anlaşması yaptığı ülkelerin sayısı da giderek artıyor ve yeni ülkelerin listeye eklenmesi bekleniyor.
Acil önlem çabası
YP ülkelerinin krize sürüklenmesine karşı acil önlem alma çabası (1) Bu ülkelerin dünya ekonomisindeki payının artmış olmasından ve (2) Bu ülkelerin özellikle Batı bankalarından büyük miktarda kredi kullanmış olmasından kaynaklanıyor. PricewaterhouseCoopers adlı kuruluşun son bulgularına göre YP ülkelerinin şu an için % 43.7 olan dünya ekonomisindeki payı (satınalma gücü paritesiyle) beş yıl içinde % 50’yi geçecek.
YP ülkelerine açılmış olan kredilerin ise 4.7 trilyon dolarlık bir büyüklüğe erişmiş olduğu ve bunun % 75’inin Avrupa bankalarının riski olduğu belirtiliyor. Spekülatif saldırıya uğrayan YP ülkelerinin ve şirketlerinin borçlarını ödeyemez duruma düşmesi halinde bunun Avrupa ve ABD’nin yaralı bankalarını yeni bir çıkmaza sürüklemesi olası görünüyor.
Türkiye bu tabloyu doğru okumalı
Türkiye’nin ortaya çıkan bu yeni tabloyu doğru okuması ve “ümüğümü sıktırmam” söyleminden vazgeçip şimdi gündeme gelen yeni destek olanaklarından en iyi biçimde yararlanmanın hesabını yapması gerekiyor. Desteğe ihtiyaç duyabilecek ülkeler arasında Türkiye’nin adı sıkça anılıyor ama destek alacak ülkeler arasında adımız pek anılmıyor. Olaya değişen koşulları göz ardı ederek yaklaşmanın ve bayatlamış “kendi yağımızla kavruluruz” söylemiyle oyalanmanın bize vakit kaybettirmekten başka bir sonucu olamaz.
G-20 zirvesinde de terörü mü anlatacak?
Başbakan Erdoğan’ın Başkan Bush’un çağrısıyla iki hafta sonra Washington’da yapılacak olan önemli toplantıya katılması bekleniyor. Dünya finans sisteminin ve küresel ekonominin yeniden yapılandırılması için benimsenecek olan ilkelerin tartışılacağı toplantıya G-20 ülkelerinden birinin Başbakanı olarak katılması beklenen Erdoğan’ın İstanbul’daki Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşmayı dinlerken, Washington’daki toplantıya nasıl katkıda bulunabileceğini düşündüm. Uzun uzadıya dünyayı tehdit eden terör belasını anlatan ve özellikle PKK’ya hoşgörülü davranan bazı Avrupa ülkelerini eleştiren Erdoğan, Washington’daki toplantıda da, terör belasının önemini vurgulayan bir konuşma mı yapacak? Yoksa Türkiye’nin bu krizi nasıl fırsata dönüştürdüğünü mü anlatacak?
Dünya Ekonomik Forumu’nun İstanbul’daki toplantısında konuşulanların bir bölümünü dinleyip bunların bazı yayın organlarındaki yansımalarını da okuyunca şu soruyu soramadan edemedim: Dünya finans piyasalarında yaşanmakta olan kaosun ve bunun küresel ekonomide yaratacağı derin sorunların Türkiye için tehdit değil fırsat yaratacağını vurgularken kimi kandırmaya çalışıyoruz acaba? Herkes krizin yaratacağı hasarı gidermek için yoğun çaba harcarken, bizim gibi ‘Yükselen Pazar’ ülkeleri için küresel boyutta kurtarma operasyonları düzenlenirken bizim bu söylemde ısrar etmemiz biraz komik kaçmıyor mu?
Küresel krizin borsalarda yarattığı çöküşün ilk şoku bu yılın ocak ayı sonunda, Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısının başlamasına bir gün kala yaşanmıştı. O ilk büyük şoku izleyen günlerde Davos’ta bulunan Amerikalı üst düzey banka ve şirket yöneticilerinin krizin olası etkilerini küçümseyerek moral bulmaya çalıştıklarını görmüş ve bunu köşemde yazmıştım. Bunların bazıları krizin kurbanları arasına katıldı daha sonra. Krizi küçümseyerek moral bulmaya çalışmanın fazla yararı yoktu galiba.