Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Borsayı boş verin, büyük resme odaklanın

Dr. Hasan İnsel, Cafe Milliyet’teki köşesinde ilginç bir noktaya parmak bastı geçen gün. Halen bütün şiddetiyle yaşanmakta olan küresel krizin ve özellikle de borsalardaki akıl durdurucu iniş - çıkışların, bu gelişmeleri izleyen insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini ele alan Dr. Hasan İnsel, “İyilik halinizi borsaya ve döviz kurlarına endekslemeye son verin, mutluluğunuzu borsaya bağlamayın” diyordu. Dr. İnsel, psikoterapi uzmanlarının “Büyük resme odaklanın” tavsiyesine de yer vermişti yazısında. Hayatımızda bizim için gerçekten önemli olan şeylerin ve değerlerin neler olduğunu düşünüp onlara odaklanmamızı öneriyordu.
“Borsayı boş ver, büyük resme odaklan” tavsiyesini bir başka boyutuyla da vurgulamak mümkün ve gerekli şu ortamda. Başta New York borsası olmak üzere dünyanın önde gelen borsalarında benzeri görülmemiş iniş - çıkışlar yaşanıyor şu son dönemde. Küresel finansal sistemi temelinden sarsan kriz, borsaları şu an için anlamlı bir gösterge olmaktan çıkartmış durumda.
Borsalardaki günlük hatta anlık hareketlere odaklanarak ekonominin genel gidişi hakkında fikir sahibi olmak da pek mümkün değil. Aslında finansal sistemde yaşanmakta olan krizin temeline inildiğinde de, yalnızca borsalara ve finans oyunlarına odaklanıp “büyük resmi” gözden kaçırmanın krizi yaratan olgulardan biri olduğunu görüyoruz.

Haberin Devamı

Borsayı boş verin, büyük resme odaklanın

Başbakan Erdoğan’ın YASED toplantısında hedefi bankalardı.

Aymazlığın bedelini krizle ödüyoruz
Dünya ekonomisini ve finans sistemini temellerinden sarsan krizin boyutlarını ve etkilerini doğru algılayamayan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yönetiminin aymazlığı Türkiye ekonomisini derin bir çıkmaza sürüklüyor. Krizin olası etkileri konusunda halkı ve iş dünyasını doğru bilgilendirmediği için inandırıcılığını kaybeden hükümet, atılması gereken adımları da zamanında atmayınca ülkedeki güven bunalımı daha da derinleşti. Herkes kriz psikolojisi içine girip harcamalarını kısmaya, iş hacmini daraltmaya, ödemelerini ertelemeye başladı, ekonomi ani bir frenle çakılma noktasına geldi.
Halen ülkemizdeki birçok işletmede bordrodakilere yapılan ödemelerin dışında ödeme yapılamıyor ve eleman çıkartma eğilimi giderek güçleniyor. Dış kaynak girişi yerini çıkışlara bırakırken döviz kurlarındaki yükselme eğilimi, halkımıza geçmişteki krizleri hatırlatarak moralleri daha da bozuyor. Gelişmeleri istediği gibi yönlendiremeyen Sayın Başbakan’ın her gün birilerini hedef seçerek suçlaması da bu olumsuz havaya katkıda bulunuyor. Bu kısır döngünün kırılamaması halinde piyasalarda tam bir kilitlenmenin yaşanacağı ve ekonomideki yavaşlamanın ani bir küçülmeye dönüşeceği endişesi de giderek artıyor.

Hükümetin yanlışları
AKP hükümeti, 2007’nin ikinci yarısında ABD’de başlayan krizin niteliğini ve etkilerini doğru algılamadığı için bir dizi yanlış yaptı ve krizin Türkiye ekonomisi üzerindeki maliyetinin ağırlaşmasına ortam hazırladı. AKP yönetiminin başlıca yanlışları şunlardı:
- ABD’de başlayan bu krizin öncekilerden çok farklı bir küresel kriz olduğu ve bir noktada Türkiye gibi “Yükselen Pazar” ülkelerine dış kaynak akışını olumsuz etkileyerek ve pazarlarımızı daraltarak bizim için ciddi sorun yaratacağı algılanmadı.
- Hükümet, küresel ekonomide likidite bolluğunun ve hızlı büyümenin yaşandığı dönemde geçerli olan koşulların tamamen değiştiğini ve kriz koşullarında ekonomiyi yönetmenin farklı yaklaşımları gerektirdiğini anlayamadı, geçmişteki performansıyla durumu idare edebileceğini sandı.
- Dış kaynağa bağımlı olan Türkiye ekonomisinin özel dış kaynak akışındaki yavaşlamadan fazla etkilenmemesi için IMF ile erken bir tarihte anlaşmaya varma şansı varken bu olanak kullanılamadı ve döviz likiditesinin sorun haline gelmesi önlenemedi.
- Öte yandan “Bu kriz bizi teğet geçer, fazla etkilemez” söylemiyle halk avutulmaya çalışıldı ve gerçeğin hiç de öyle olmadığı anlaşılınca hükümete duyulan güven ciddi biçimde sarsıldı, “Kriz bizi teğet geçmedi, deldi geçti” denmeye başlandı.
- Krizin olası etkilerinin ve bunlara karşı alınabilecek önlemlerin toplumla paylaşılmaması ve belirsizliğin arttığı ortamda hükümete duyulan güvenin sarsılması, tüketiciden yatırımcıya ve sanayiciye kadar her kesimde krize hazırlıksız yakalanma paniği yarattı ve davranışlar buna göre belirlendi.
- Sorunların açıklıkla ortaya konmaması, gerçekçi hedefler belirlenmemesi ve küresel ekonomide her gün değişen koşullara karşı tavır belirleyecek ve önlem alacak, ekonomiden sorumlu bir yetkilinin bulunamaması güven bunalımını derinleştirdi.
- Durumu kontrol edemeyen ve halka güven veremeyen Sayın Başbakan’ın hemen her kesimi suçlayarak “Biz yaptığımızı biliyoruz” söylemini sürdürmesi, krizin tüm kesimlerin katkısıyla atlatılması şansını yok ediyor.

Çıkış yolu var mı?
Yukarıda sıralanan yanlışlar nedeniyle Türkiye ekonomisinin çarkları iyice yavaşladı, ekonomi durma noktasına yaklaştı. Bu kısır döngüyü kırmanın tek yolu var: Hükümetin yanlışlarını kabul ederek farklı bir yola girmesi. Bu bağlamda yapılabilecekler ise şöyle sıralanabilir:
- Kriz ortamında yeni bir rol üstlenmiş görünen IMF ile derhal anlaşmaya varılıp gerçekçi yeni hedefler belirlenmesi ve yeni bir yol haritası çizilmesi.
- Bu yol haritasında her kesimin görev ve sorumluluğunun belirlenmesi ve onların bu çabaya gönüllü katılımının sağlanması.
- Her gün değişen iç ve dış koşullara göre gerekli uygulama kararlarını alacak, Başbakan dışında, ekonomiden sorumlu olacak bir bakanın atanması ve onun sözlerinin ve kararlarının belirleyici olması.
- Tutarlı bir programla ve bu programı uygulayacak inandırıcı bir ekiple dış dünyadaki güvenin yeniden kazanılması.
Bütün bunların yapılması bugün için kolay görünmüyor ama AKP yönetiminin en dikkate değer özelliklerinden birinin duvara çarpınca yön ve yöntem değiştirmek olduğunu da unutmamak gerekiyor. Gereksiz polemiklerden sonra IMF ile anlaşma yoluna gidilmesini bunun ilk işareti olarak değerlendirmek de mümkün.

Haberin Devamı

Borsayı boş verin, büyük resme odaklanın

Bu tablo değişmeden ekonomi düzelmez
Türkiye’nin de içinde bulunduğu 52 ülkede insanların küresel krizi nasıl algıladığını, ülkelerinin ve kendilerinin kriz karşısındaki durumunu nasıl değerlendirdiğini gösteren verileri içeren, Nielsen’in Global Tüketici Güven Endeksi araştırmasının sonuçları Türkiye’nin durumunu çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
“Ülkenizin şu an için ekonomik durgunluk içinde bulunduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna “evet” diyenlerin oranı Türkiye’de % 91’i bulurken 52 ülkenin ortalaması alındığında bu soruyu “evet” diye yanıtlayanların oranı % 63. Söz konusu 52 ülkede yaşayan insanların kendi maddi durumlarıyla iş olanaklarının önümüzdeki 12 ayda nasıl değişeceğine ilişkin beklentilerini gösteren bulguları da grafikte görüyorsunuz.
Bu veriler, kişisel beklentiler açısından Türkiye’deki insanların 52 ülke ortalamasına göre daha karamsar olduğunu gösteriyor. Bu olumsuz algılamayı değiştirecek adımları atmadan beklentileri olumluya çevirmek ve ekonomideki gerilemeyi önlemek kolay olmayacak herhalde.