İlle de AB'cilikle Çin'cilik arasında bir seçim yapmak zorunda mıyız, doğrusu bilmiyorum ama sorgusuz sualsiz AB'nin ve Batı'nın ipine sarılmanın, onların çizdiği bir rotayı harfiyen izlemenin Türkiye'yi mutlaka esenliğe ve refaha götüreceğine inanmak giderek daha zor geliyor bana.Bunu söylerken, "Batı ve Avrupa zaten bizi bölmek yıkmak istiyor" saplantısına takılmış olan zevatın düşündüğü gibi düşünmediğimi hemen belirteyim. Benim algılayabildiğim kadarıyla sorun Batı'nın ve özellikle Avrupa'nın kendi içinde bir güven bunalımı yaşamasından kaynaklanıyor. Küreselleşmeyle baş etmekte zorlanan bir AB'nin Türkiye'yi tam üye olarak benimseme ve hazmetme kapasitesi de hayli sınırlı görünüyor. Bu yazının esin kaynağı değerli dostum Hasan Cemal (HC). Son zamanlarda yazdığı yazılarda, Avrupa Birliği (AB) ve genel olarak Batı ile bütünleşme hedefinden sapacak bir Türkiye'nin nasıl derin çıkmazlara saplanacağını vurguluyor HC ve çoğu kez de "Çin'cilik çıkar yol değildir" diyerek bitiriyor yazısını. Küreselleşme sürecini tetikleyen Batı'nın, bu sürecin yarattığı sorunlarla baş etmekte ciddi biçimde zorlandığı görülüyor. Aslında küresel ekonomideki ağırlıkların ve güç ilişkilerinin yeniden belirlenmekte olduğu bir süreci yaşıyoruz. Bunun belirtileri farklı biçimlerde ortaya çıkıyor her gün. ABD küresel düzenin "Yalova kaymakamı" olma yolunda. Son olarak Kuzey Kore, ABD'nin uyarılarını hiçe sayarak nükleer bomba denemesi yaptığını ilan etti. Irak'ta çıkmaza saplanan ABD küresel düzenin denetimini tamamen elinden kaçırmış durumda. Yaşlanan Avrupa'nın Fransa, İtalya, Almanya gibi çekirdek ülkeleri, küreselleşmenin gerektirdiği ekonomik dinamizmi yaratamıyor ve işsizliği yok edemiyor. Bu ortamda AB'nin genişlemesine karşı tepkiler artıyor. Genişleyen AB'nin geleceğini belirleyecek anayasanın kendi geleceği belirsizliğini koruyor. Önümüzdeki dönemde AB'nin nasıl yönetileceğini kimse bilmiyor. AB'ye geçen yıl tam üye olan ülkelerin çoğunda toplumsal ve siyasal huzursuzluklar yaşanıyor ve AB'ye kapağı atmanın geçmişten gelen sorunları yok etmediği görülüyor. Kendi iç sorunlarıyla boğuşan AB'nin büyük düşünerek küresel bir güç haline gelme fırsatını değerlendirmesi hayli zor görünüyor. Başta Fransa olmak üzere çoğu AB ülkesinde ulusal siyasetin gündeme damgasını vurduğu bir ortamda AB'nin büyük düşünmeye başlayarak Türkiye'yi kucaklayan bir tavra girmesi de giderek zorlaşıyor. ABD ve AB'nin çıkmazı Batı'nın büyük güçleri bu sorunlarla baş etmeye çalışırken Çin ekonomik gücünü hızla geliştirerek küresel oyunun belirleyici oyuncularından biri haline gelmeye aday olduğunu belli ediyor.Çok farklı ve kendine özgü koşullarda devleşen Çin çok yakından izlenmesi gereken bir ülke ama Türkiye için bir model oluşturması olanaksız. Ancak ABD ve Avrupa'nın ciddi biçimde bocaladığı bir dünyada Türkiye'nin bütün umudunu onlara bağlayarak kendi seçeneklerini düşünmekten vazgeçmesi de pek akıllı bir seçim gibi görünmüyor bana. oulagay@milliyet.com.tr Çin modeli mi?
Özay Şendir
2025’te olacaklara dair…
29 Aralık 2024
Abbas Güçlü
“İTÜ aradığı Yıldızı buldu”
29 Aralık 2024
Zeynep Aktaş
Faizde düşüş trendi yatırımda rotayı değiştiriyor
29 Aralık 2024
Ali Eyüboğlu
Dijital kanalların seyirciyle bağı yok
29 Aralık 2024
Güldener Sonumut
Avrupa’da söylemle eylemin 50 tonu ve 2025
29 Aralık 2024