Patlıcanlı Yokuşu’nda güngörmüş eski İzmir evinin duvarında kelebekleri, kadınlı erkekli kanatlı melekleri, çember çeviren, uçurtma uçuran çocukları, antik dönem sütunlarını, kemerlerini, halay çekip dans edenleri, kuşları, ağaçları, bankta oturan ihtiyarı, çiçek açmış ağaçları görünce anladım buradan Mural ressamlarının geçtiğini.
“Hayat mutluluktur paylaşın onu. Hayat şanstır kullanın onu. Hayat sevgidir hissedin onu” yazılarıyla duvar cıvıl cıvıl hale getirilmiş. Ancak duvara çizilen desenler tarihi Patlıcanlı yokuşuyla uyumlu mu tartışılır…
Sakın benim resme karşı olduğum sanılmasın. 50 yıldır sanat galerine girip çıkarım. Basmane Tarih Kültür Sanat Arkeoloji Günleri’nde yüzlerce sanatçıya kentin farklı yerlerinde örneğin Basmane Garı’nda, Yıldız Sineması’da, Sinyora Sinagogu’nda eski İzmir evlerinin avlularında, odalarında, kortijolarda sergiler açmış halen de birçok sanatçıyla dostluğunu devam ettiren kişiyim.
Üstelik evimize gelen her türlü canlı cansız objenin resminin yapıldığı, sayısız kez ressam eşime modellik yapmış bir resim gönüllüsüyüm. Mevlevi dervişlerinin yollarını aşındırdığı ney seslerinin duyulduğu Patlıcanlı Yokuşu’nda cumbalı, göbekli pencereli, salonunda piyanosu olan tuğlalı evin etrafı trapez saçlarla kapatılıp, belediyenin aman dikkat yıkılır tabelası asılmışken, korunamayan birçok tarihi yapılar varken, bir zamanlar hanımelleri, yaseminlerin sarktığı evin duvarında, dans eden şapkalı abilere takıldığım için, o gün görmek için gittiğim Kapanizade Konağı’nı unuttum. Üstelik yanımda İzmirliler Derneği Kurucu Başkanı Gündüz Kapancıoğlu Bey vardı.
Eski bir İzmirli olarak onun da dikkatinin dağıldığını fark ettim. Hâlbuki daha uzun yürüyüp külahı teneke kaplı Patlıcanlı Camii avlusunda soluklanacak oradan Kireçlikaya istikametinden hakiki sütunları, kemerleri görmek taş koltuklarında oturmak, sahnesinde 2 bin yıl önce oynanan oyunları hayal etmek için Kireçlikaya istikametinden antik tiyatro kazılarına merhaba demeye gidecektik. Altı Agora, üstü antik tiyatro olan yokuşun duvarlarına çizilen antik sütün ve kemerlerle yetinip gerisin geriye döndük…
Mural Uluslararası İzmir Duvar Resimleri Çalıştayı kapsamında yabancı sanatçılara yaptırılan duvar resimleriyle hiç ummadığım yerde karşılaşıyorum. Benzer bir başka duvar resmi, Kemeraltı Çarşısı’nda Katipzade Mescidi önündeki binanın duvarında karşıma çıktı. Daha yeni ortaya çıkarılan Roma Hamamı kalıntılarının, İktisat Kongresi anıtının yanındaki duvara, Kemeraltı Çarşısı’nın peyzajına, geleneksel değerlerine uymayan sanat-mekan ilişkisinin göz ardı edildiği duvar resmiyle istesem de bağ kuramadım.
Patlıcanlı Yokuşu, Kemeraltı Çarşısı kentin tarihi geçmişini belgeleyen mekânlardır. Yerli yabancı gezginleri kentin tarihi dokusundan koparıp, dikkatleri başka yöne çekmenin yanlışlığını vurgulamak istiyorum. Tarihsel çevrede yapılacak duvar resimleri için hassas ve seçici olmak gerekiyor. Katipzade Mescidinin önündeki duvara savaştan yeni çıkmış Cumhuriyetin iktisat kongresinde aldığı karalar doğrultusunda yerli malını teşvik eden yazılar, örneğin “Yerli malı yurdun malı yazılsaydı” iktisat kongresinin özeti resmedilseydi, dönemin ekonomik tarihsel olayı hafızalarda yaşatılabilirdi…
Dışarıdan getirilen “Mural” yani duvar resmi sanatçılarına yapılan masrafları, yetenekli genç sanatçılarımız için harcasak, onları yurt dışına müzelere göndersek, malzeme ve atölye temin etsek fena mı olur? Pandemi günlerinde geçim sıkıntısı çeken ressam ve heykeltıraşlara, metro duvarları teslim edilse, İskender’in Kadifekale rüyası, Halkapınar efsanesi, İzmirlilerin her gün üzerinden geçtiği halde göremediği Kervan Köprüsü, Fransız rejisinin tütün fabrikalarında çalıştırdığı, minicik elleriyle sigara saran çocuk işçilerin öyküleri çizdirilse, İzmirli ozan Homeros’un, hekimler hekimi Galenos gibi ünlülerin heykelleri yaptırılsa… Bunları yapmak için yabancı ressamlara, heykeltıraşlara ihtiyacımız yok. Taş yerinde ağırdır yerel sanatçılarımızın kıymetini bilelim… Eski İzmir sokakları deneme tahtası değildir. Ulusal ve uluslararası başarının anahtarı yereldedir. Lütfen dikkat!