Geçen hafta gazeteci, yazar, akademisyen ve araştırmacı dostlarla, çam ormanlarının içinden geçerek Balıkesir’in şirin ilçesi Sındırgı’ya gittik. Kentin doğallığını sembolize eden leylekler ile tezgâhında halı dokuyan anne kızın betimlendiği Yağcıbedir Anıtı’nın açılış törenine katıldık. Tören alanına geleneksel yörük kıyafetiyle gelen, güler yüzlü Belediye Başkanı Ekrem Yavaş’la tanıştık. Körüklü çizmesini giymiş, köşeli şapkasını takmış Başkan, benim güneşten korunmak için taktığım Çin malı fötrüme takılıp “Senin şapkan mı yoksa benim şapkam mı daha güzel?” diye latife etti. Törende, Yağcıbedir Derneği’nden Davut Dağlar, Sındırgılı Şerif Pehlivan’ın torunu, Jandarma Albay Evren Ünal, Bergama Belediye Başkanı Hakan Koştu ve Sındırgı Kaymakamı Zafer Oktay konuşma yapıp Sındırgı ilçesinin zenginliklerini anlattı.
Festivalin açılış töreninde Belediye Başkanı Ekrem Yavaş, anıtın açılışında olduğu gibi, birlikteliğe, kültür ve sanata davet eden, anlamlı bir konuşma yaptı. Arkasından, yabancı ülkelerden gelen folklorcuların gösterilerini izledik. Hediyelik eşya satan dükkânları, Yağcıbedir halılarının satıldığı stantları dolaştık. Farklı boylarda, renklerde görücüye çıkmış, geleneksel yöntemlerle üretilen kök boyalarla renklendirilen, uzun ömürlü halıların öyküsünü, aramızda bulunan profesyonel turist rehberi Mehmet Gülümser’den dinledik.
Saklı doğa cenneti
Yaklaşık bir yıl önce açılışı yapılan Remzi Çakar Güreş Müzesi’nde, Sındırgılı Şerif, Mehmet Ali Yağcı, Gacaroğlu gibi ünlü pehlivanların özel eşyasının sergilendiği bölümleri gezdik, müzeye emeği geçenleri selamladık. Gruptan kısa süreliğine kopup, festival yoğunluğundan programda olmayan, Sındırgı tarihiyle özdeşleşmiş camileri, hanları, hamamları, eski mimariyi görmek için sokaklarda dolaşmaya başladım. Emendere Termal Tesisleri’ne hareket edileceği haberini alınca tekrar gruba katıldım. Termal ve sağlık turizminde hak ettiği yere gelmek için gayret gösteren Emendere Tesisleri’nin şifalı suyuyla demlenen çayları içtik.
Saklı doğa cennetinin içinde, yürüyüş yolunda karşımıza çıkan gölcükte paçalarımızı sıvayıp kısa da olsa ayaklarımızı akarsuya sokup dinlendirdik. Ormanın sessizliğinde yol kenarında elimize diken batmasını göze alarak böğürtlen topladık. Yöresel yemeklerini tadamasak da dönüşte meydanda Sındırgı köylülerinin alın teriyle ürettiği domates, fasulye, üzüm, peynir, sucuk, höşmerim ve yörenin çiçekleriyle aromalandırılmış kokularla İzmir’e döndük. Göremediğimiz Ağlayan Çınar, Askerlik Şubesi binası, Şerif Bey Camisi külliyesi, Cüneyt Vadisi, Çaygören Barajı, Çoturtepe Zindan Kayalıkları, Hisaralan Travertenleri, Kanlı Göl ve Taş Değirmeni’ni görmek ve öykülerini dinlemek için tekrar Sındırgı’ya gideceğiz. Sıcakkanlı insanların yaşadığı, doğallığın ve sessizliğin şehrini, zamanınız olursa ziyaret etmenizi öneririm; Sındırgı sizi bekliyor.