İzmir’i Sevenler Platformu Başkanı, kentin hafızası Sancar Maruflu’yu kaybettik, üzgünüm... Kendisiyle on dört yıl önce yaptığım söyleşiyi aziz hatırasına yayımlıyorum.
Basmane’nin yaşamınızda özel bir yeri olduğunu biliyorum.
Anne tarafım Altınparklıydı, Faikpaşa’daki geniş bahçesinde bulunan su kuyusundan bir atın dönerek Osmanağa Suyu çıkardığını, bahçedeki meyve ağaçlarını anımsıyorum. Anneannemin babası Buldanlı Bezzaz Hacı Hüseyin Efendi’nin (bez satıcısı, daha çok hamam takımları satarmış) Hatuniye Camisi karşısında dükkânı vardı. O yıllar bu cadde yirmi dört saat çalışan, hareketli caddeydi, gecenin bir saatinde tıraş olmak isterseniz olabilirdiniz. Çorbacısı, lokantası açıktı. Sizin anlayacağınız, geceyle gündüzün birleştiği yerdi.
Anafartalar Caddesi’nde gerçekleştirilen 9 Eylül kutlamalarına katılmış olmalısınız.
O yıllarda bu törenlere katılmak için İzmir, Basmane’de toplanırdı, tören yürüyüşüne belediye başkanları, resmi erkân katılır, çok görkemli geçerdi. Ayrıca benim hafızamda Ballıkuyu’dan gelen Acem alaylarının yürüyüşü de var. Muharremin 10. günü at arabalarının üzerinde zincirle kendisini döven insanlar, geleneklerini tefler çalarak devam ettirirlerdi...
Çocukluk ve gençlik yıllarınızda Atatürk’ün eşi Latife Hanım’la görüştüğünüzü duydum, neler anımsıyorsunuz?
Halam Merzuka Serim, Kastamonu Mebusu Sadettin Serim’in eşiydi. Atatürk’ün yakınında bulunmuş Sadettin Serim, daha sonraki yıllarda Denizyolları Umum Müdürü oldu. Halam Latife Hanım’ın arkadaşıydı, hiç unutmam, bahriyeli giysilerimle Şişhane’den bir faytona binip, Latife Hanım’ın Ayazpaşa’daki evine gittik. Boğaz’a hâkim manzarası olan bu evde Rum asıllı bir çalışanı vardı. Latife Hanım bizi görünce, “Vay efendim, kimler gelmiş” diye iltifatta bulundu, “İzmirli hemşerim küçük Mustafa” diyerek (Mustafa, Sancar Maruflu’nun ikinci adı) beni öptü. Önüme okumam için, içinde hayvan olan çocuk kitapları çıkardı, “Çok iyi okumalısın, Gazi Paşa memleketi sizlere bıraktı, gelecek için size güvendi” dediğini anımsıyorum. Sonra, boynunda asılı olan anahtarla karşımda duran dolabın kapağını açıp bir Neskafe kutusu çıkardı, bana taze sütle ikram etti. O yıllarda Türkiye henüz Neskafe’yi tanımıyordu. Atatürk, Cumhuriyet Gazetesi Sahibi ve Başyazarı Yunus Nadi’ye “Latife’ye göz kulak ol, çok iyi lisan bilir, ondan yararlan” demiş. Latife Hanım, o yıllarda Alman faşizminden kaçıp Türkiye’ye gelen Yahudi bilim adamlarına lisan dersleri verdi, ayrıca Cumhuriyet Gazetesi’nde mütercimlik yaptı. Daha sonraki yıllarda Moda’da (Koço) halamın oğlunun düğününde karşılaştık. Latife Hanım, Ayazpaşa’daki evinden soğuduğu için yeni ev arayışı içerisine girmiş, uzun bir arayıştan sonra Harbiye’deki Safir Apartmanı’nda karar kılmıştı. Safir Apartmanı’ndaki katı satın almasının tek nedeni, pencerelerinden Harbiye Orduevi önünde bulunan, gülümseyen Atatürk heykelinin görünmesiydi. Sonraki yıllarda bu heykel buradan kaldırılıp Harp Akademisi’ne taşındı.
Kendisini bu evde ziyaret ettiniz mi?
Evet ettim, gülümseyen Atatürk heykelini bana bizzat kendisi gösterip, “Bak Mustafa (Maruflu’nun göbek adı), Ata’nın bu gülümseyen heykelini çok beğenirim, her gün karşımda duruyor ve gülümsüyor” dedi. Latife Hanım’ın bu heykele karşı büyük sempatisi vardı. Rakıp Aktürk’le (Eşref Paşa’nın torunu) birlikte yaptığımız son ziyarette Latife Hanım bizi kabul etmedi, içerideki yaldız çerçeveli aynadan son görüntüsünü gördüm, sesini duydum. Bize yardımcısıyla, “Onlar beni iyi halimle hatırlasınlar, bu halimle görmesinler” diye haber gönderdi. Fotoğraflarından çok daha güzel ve sıcak bir kadındı, İzmir şivesiyle konuşuyordu.
Ziyaretlerinizde Latife Hanım, size küçük armağanlar vermiş?
Sünnet hediyesi olarak, dışı yeşil kaplı, içi kırmızı ipekli bir kutu içerisinde Konstantinopolis yazılı altın bir dolmakalem, yanında mendil hediye etti. Ben de Latife Hanım’ın halamı ziyaret edip yatıya kaldığı gün yatak odasında kullandığı aplikleri, gramofonu Latife Hanım Müzesi’ne armağan ettim. Ancak beni çok duygulandıran obje, Latife Hanım’ın bana verdiği kartvizitti. Kartvizitinde, “Latife Gazi Mustafa Kemal” yazıyordu. Bu armağanlar benim için çok önemli...
EXPO 2015 ile ilgili tanıtım hazırlıklarını nasıl buluyorsunuz?
İzmir’de EXPO düzenleme düşüncesi ilk kez 1968 yılında UFI Dünya Fuarlar Birliği İzmir Kongresi sırasında Büyük Efes Oteli’nin Petek Salonu’nda gerçekleştirildi. İlk müracaat mektubunu Osman Kibar’ın imzasıyla UFI Genel Sekreteri Mösyö Johanness Weber’e yaptık. Teklifimiz reddedildi, ancak İzmir’e 1974 yılında Dünya Fuarlar Birliği Kongresi düzenleme görevini verdiler. 1975 yılında Belediye Başkanı İhsan Alyanak’ın imzasıyla ikinci EXPO müracaatını yaptık. Teklifimiz, 1985 yılı EXPO için aday adaylığına alındı. Gerekli yasal formaliteler tamamlanmışken o yıl 12 Eylül darbesi yapıldı ve biz 16 Eylül 1980 tarihinde yapılan Brezilya toplantısına katılıp ön tanıtımımızı yapamadık. Her iki EXPO müracaatının başvuru yazısını kaleme alan üç kişiden biri bendim.
Türkiye olarak BIE’ye ancak üç yıl önce üye olduğumuz için EXPO adaylığımız BIE tarafından şimdilerde ciddiye alındı, adaylığa çok yakınlaşmış durumdayız. EXPO 2015’İ İzmir’in almasını gönülden temenni ediyorum.