İlkokul öğretmenim, hatalarımızı cezalandıran, sert mizaçlı yaşlı bir kadındı veya bana yaşlı gelirdi. Bizim gibi siyah önlük giyer, okul koridorlarında kalın tabanlı ayakkabılarının çıkardığı sesi duyar duymaz sınıflarımıza koşar sessizce derse girmesini beklerdik.
Müzik dersinde sınıfı üst salonda piyanonun başında toplayıp bize piyano çalar, öğretmenimizin sertliği nedense piyano çalarken kaybolurdu. Piyanoya dokunmamız yasaktı, böyle olmasına rağmen, sihirli sesin nereden çıktığını merak eder, gizlice kapağını kaldırıp tuşlarına basardık.
Uzun bir ayrılıktan sonra konaktan bozma okulumu ziyaret edip, ahşap döşemelerine devamlı mazot sürülen sınıfımı, üst katta kuyruklu piyanonun bulunduğu salonu heyecan içerisinde gezmiştim. Ancak piyano yerinde yoktu, nerede olduğunu sordum, tamiri masraflı olduğu için bodruma indirilmiş. Bozuk da olsa piyano salonda durmalı, ses vermese de durduğu yerden çocukların görsel dünyasını zenginleştirmeye devam etmeliydi.
***
Genç Cumhuriyet ekonomik zorluklar içerisinde olduğu yıllarda bile Anadolu’da okulları piyanosuz bırakmadı. Altınordu Mahallesi’nde, Yıldırım Kemal İlköğretim Okulu’nda görev yapmış emekli bir öğretmen, sohbet sırasında okullarında piyano olduğunu söylemişti. Üşenmeden gidip araştırdım, öğretmenlere, okulunuzda bir piyano olacaktı, nerede, diye sordum bilmiyorlardı.
1927 yılında inşa edilen bu köklü okulumuzun başına gelenleri daha önce yazmıştım, onarım nedeniyle ara verilen okulda eğitim yeniden başladı. Geçirdiği yangın sonrası tamamen yıkılan Misaki Milli Mektebi’nin piyanosu da yangından kurtarılamayan eşyalar arasında bulunuyordu. Günümüzde piyano edinmek daha kolay, ancak piyano çalacak öğretmenler parmakla gösterilecek kadar az.
***
Pencereleri Agora örenyerine bakan, avlusunda kuyusu tulumbası, sarnıcı olan cumbalı terk edilmiş, eski İzmir evinin salonunda tesadüfen gördüğüm 1885 Blüthner marka piyanoyu, piyanist Aziz Özen’e ve arkadaşlarıma göstermiştim. Usta müzisyen piyanonun tozlu kapağını açıp önce vals arkasından harmandalı çalıp minik bir konser verdi.
Arkasından “Kemanın eskisi, piyanonun yenisi makbuldür” açıklamasını yapınca, piyanonun neden evde bırakılıp diğer eşyalarla birlikte götürülmediğini anlamış oldum.
Basmane’de Ali Ulvi’nin Kahvehanesinde de piyano vardı, aynı mahallede çıkmaz sokağın zemin katında yaşayan TRT sanatçısı Mümtaz Uygun da piyanistti.
Görme özürlü müzisyenin evinde çaldığı piyanonun sesi özellikle çocukları, etkiler, konser başlayınca pencereler açılır, doğaçlama konserden bütün mahalleli faydalanırlardı.
Evi Altınpark’ta olan rahmetli Urfalı Abbas, Farsça ağırlıklı gazelleri makamıyla ne güzel okurdu.
Saz sanatçısı, Karslı Âşık Mürsel Tazegül de Faikpaşa Mahallesi’nde oturuyor.
/Dost ile sohbet ederken /Kırma dostunu dostunu /Uzun bir yolda giderken / Yorma dostunu dostunu /Eski İzmir evleri yalnız, yorgun piyanolar sessiz kalmasın. İyi pazarlar.