Fotoğraf, mezarlıktan parka çevrilen Basmane Altınpark’ta (Faik Ener Parkı) çekildi. Dikkatli bakarsanız, mezarlık yıllarından kalma servi ağaçlarını görürsünüz. Bugünkü yazımın konusu, Altınpark ve salıncakları...
Sevgili Atıf Amca’yı (Eryuva) yıllar önce güneşli bir günde, titreyen elleriyle Altınpark’ta fotoğraf çekerken tanımıştım. İzmir’e geldiğinde Altınpark’a uğrar, bana yaşadığı dönemin İzmir’ini anlatırdı. Atıf Amca’yı birlikte dinleyelim: “Çocukluk ve ilk gençlik yıllarım Altınpark’ta geçti. Eskiden burada mezarlık vardı, geçmeye korkardık, sonra park yapıldı. Okulun bulunduğu yerde (Şehit Fethi Bey İlköğretim Okulu) salıncakları çok iyi hatırlıyorum. İzmir’e yolum düştüğünde Altınpark’a gelir, anılarımı yeniden yaşarım. Arkadaşlarımı arıyorum, evleri yerinde duruyor ama kendileri yok. Çocukluk arkadaşım Âlim, bizlere Altınpark’ta ulu çınarın altında, mandolin çalardı, akşamları sokak lambası ışığında kitap okurduk.
(Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü’nün kurucusu) Misakı Milli Mektebi’nden sonra Alyans Mektebi’nde okudum.
Çarşamba günü öğleden sonraları, müzik dinleme uğruna okulda kalırdım, klasikleşmiş İtalyan eserleri yanında, Alman, İsveç parçaları da dinlerdik. Çift sesli korolar çok hoşuma giderdi. Fransızcayı (heceleme, telaffuz) çok güzel öğrendim, mor tozu suyla karıştırıp mürekkep yapardık. O yıllar bulaşıcı hastalıklar vardı, özellikle sıtmadan insanlar kırılıyordu. Sıtmaya karşı annemin hazırladığı basit ilaçları içerdim. Sarımsağı dövüp sirkeye yatırır, ayazda bekletir, sabah aç karnına bizlere yuttururdu, devletin bedava dağıttığı ilaçlar da vardı. Asar-ı Atika Müzesi sokağında lambalar havagazıyla yanardı. Elinde sırıkla gezen memur lambaları altından dürterek yakardı. 1931 yılında müzenin yanındaki Belediye çeşmesinden su almaya gittiğimde hayatımın en unutulmaz anını yaşadım. Müzenin girişinde Mustafa Kemal Atatürk’ü gördüm.”
Hayali mektuplar yazdı
Atıf Amca’yla daha sonra mektuplaştık, telefonla konuştuk. Sonunda bana müthiş sırrını açıkladı. “1935 yılının Ağustos ayında 15 yaşındayken Altınpark’ta salıncakların olduğu yerde kendi yaşımda Mefkûre isimli, siyah dalgalı saçlı, yeşil gözlü bir kızla tanıştım. Tanışmamızın üzerinden bir hafta geçti Mefkûre, aniden İstanbul’a gitti, ben de yatılı okulda okumak için İzmir’den ayrıldım, bu arada adreslerimizi almayı unuttuk, bir daha birbirimizi göremedik. Yıllarca Altınpark’a gelip Mefkure’yi aradım ancak bulamadım.”
Atıf Amca’nın Mefkûre’ye yazdığı hayali mektupların bir kısmı bende, bir kısmı da Apikam’da. Birlikte okuyalım: “Mefkûre, parkımız artık tanınmaz halde, ne salıncaklar, ne de ağaçlar kalmış. Barfiks, tahterevalli ve salıncaklar sökülmüş. Bütün bunları görünce içime bir hüzün çöktü. Seni gördüğüm zaman Alyanak Osman’ın kahvehanesinde (İzmir Belediye Başkanı İhsan Alyanak’ın babasının çalıştırdığı kahvehane) Necip Celal’in tangoları çalardı. Gittiğim her müzikli toplantıda bu şarkıları senin için çaldırdım, hissettin mi? Şimdi o kahvehanede bu müzikler çalmıyor.”
Artık zamanım kalmadı
Yaklaşık 15 yıl önce Altınpark’ta Yenipark Eczanesi önünde dostlarla sabah çayımızı içerken, bastonuyla zorlukla yürüyüp bize doğru Atıf Amca’nın geldiğini gördüm; “Çocuklar, zaman kalmadı kalkın! Mefkûre’yi son bir kez daha arayalım.” Arkadaşlarımla koluna girip yavaş adımlarla Dönertaş’a doğru yürüdük, ara sokaklara girdik, gösterdiği bütün kapıları çalıp 1935 yılında yaşanan platonik aşktan izler aradık, muhtar kayıtlarını inceledik. Mefkûre’yi gören, tanıyan olmadı. Umutsuz şekilde aramayı sonlandırmak zorunda kaldık. Atıf Amca boynunu büktü: “Yaşım 80’in üzerinde, galiba ben Mefkûre’yi hiç göremeyeceğim” dedi ve Altınpark’ta tanıştığı siyah dalgalı saçlı, yeşil gözlü çocukluk aşkı Mefkûre’yi bir daha göremedi. Atıf Amca hayatta değil, ihtimal Mefkure de artık yaşamıyor. Geçen hafta Basmane Gar’da yaşanmış platonik bir aşk öyküsünden cesaret alarak 200 metre ilerisinde, Altınpark’ta salıncakların olduğu yerde yaşanmış bir başka aşk öyküsünü özetleyerek yazdım. Yazıyı yazarken, eski siyah beyaz fotoğrafta, parkta oynayanlar arasında Atıf ve Mefkûre olabilir mi diye düşündüm. Altınpark’a yolunuz düşerse bu aşk öyküsünü hatırlayınız. Haftaya bir başka İzmir fotoğrafında, farklı bir konuda buluşmak üzere...