17.02.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:
Yavuz Donat
ALMAN parlamentosunda ilk kez "böyle bir bölünme" oluyor.
Yeşiller "yabancılara" destek veriyor.
Destek "çocuk vizesi" konusunda.
Konu, Türkler için "yaşamsal önemde".
Her gün, birkaç kentte "gösteri" var.
Yeşiller diyorlar ki "bu yasa geri çekilsin".
Sosyal Demokrat Parti "ikiye bölündü".
Bir kısım partili "hükümetten yana".
Bir kısım da "yabancılardan... Bizden".
Hükümeti oluşturan partilerde çoğunluk "bebek vizesini" onaylıyor.
Ama gençlerin öncülüğündeki azınlık ise "yanımızda".
Bu "bölünmüşlük" yararımıza.
Hemen "lobi oluşturmak" gerekiyor.
Almanya'daki Türk tepkisine "Türkiye desteği" gerekiyor.
Ama Türkiye'nin kılı bile kıpırdamıyor.
Zira siyasetin gündeminde "böyle bir konu" yok.
* * *
HELMUT Kohl, 1983'te "Türklerin sayısını yarı yarıya azaltacağım" diyerek seçimi aldı.
"Bu yönde" hayli girişimi oldu.
Ama Kohl bir türlü "sayıyı yarıya indiremedi".
Bu son karar "en ağır yumruk".
"Çocuk vizesi" uygulaması sürerse...
Yüzbinlerce çocuk geri gönderilirse...
Çocuğun annesi, babası da dönecek.
Ve Başbakan Kohl, muradına erecek.
Bizim için "bundan önemli" konu olabilir mi?
"Konunun önemini" yüzbinler döndükten sonra mı kavrayacağız?
* * *
HAMBURG Türk Toplumu'nun toplantısında "Almanlar da" vardı.
Türkler kürsüde "bebek vizesini" konuşuyorlardı.
Kendi aralarında ise "türbanı, Susurluk'u, çeteleri, hükümeti, yolsuzluk dosyalarını".
Bay Cornilios, konuşmaları dikkatle izliyordu.
Bir ara - tabii Türkçe olarak - sorduk:
- Bay Cornilios, ne olacak bu Türkiye'nin hali?
Cornilios Bischof - tabii Türkçe olarak - yanıt verdi:
- Sıkma canını... Türkler daima bir "çaresini... Çıkış yolunu" bulurlar.
Yine sorduk:
- Bay Cornilios, ne olacak bu Almanya'nın hali?
Bay Cornilios derin bir "of" çekti:
- Almanya'nın hali kötü... Ah gözünü sevdiğimin Türkiye'si gibi var mı?
* * *
CORNILIOS Bischof, dokuz yıl Türkiye'de kalmış.
Türkçeden Almancaya yirmi kitap çevirmiş.
Altısı Yaşar Kemal'in.
Son çeviri yine Yaşar Kemal'den "Deniz Küstü".
Kitabın Almanca adı "Zorn des Meeres".
"Denizin hışmı" demek.
Bay Cornilios "her yeri, herkesi" biliyor.
Adana'yı, Gavur Dağları'nı, Yılan Kalesi'ni... Mağaraları... Çobanı... Kebabı.
- Bu ne merak Bay Cornilios?
- Yaşar Kemal'i tercüme etmek kolay mı? Gideceksin, o toprakları göreceksin, o havayı koklayacaksın, o bölgede yaşayacaksın...
- Deniz Küstü'yü Almancaya çevirmeden önce, Karadeniz'e de gittiniz mi?
Bay Cornilios "sana bir Laz fıkrası anlatayım" dedi...
Laza sormuşlar:
- Laz olmasaydın ne olurdun?
Laz düşünmüş, düşünmüş ve cevap vermiş:
- Mahçup olurdum.
* * *
TOPLANTIDAN sonra bir grup Türk yemeğe gittik.
Bay Cornilios da geldi.
Cornilios "oof, of" diyerek şarap istedi:
- Şeker yüksek çıktı, bir süre rakı yasak, oof, of!..
Bu arada sorduk:
- Kaç yaşındasınız?
O da soruyla karşılık verdi:
- Bana bunu sormanızı Yaşar Kemal mi istedi?
- Hayır. Meraktan sorduk.
- Yaşar da sorup duruyor. Herhalde "ne zaman öleceğimi" merak ediyor... 68 yaşındayım... Ölmeyeceğim. Ve daha 20 kitabı Türkçeden Almancaya çevireceğim.
Bay Cornilios sanki "fahri büyükelçimiz".
* * *
SAAT ilerledi, lokantanın kapısı açıldı, bir Alman hanım girdi:
Bay Cornilios:
- İşte eşim... Şoförüm... İçkiliyim ya, beni eve götürmeye geldi... Oof, of!..
Vedalaşırken Bay Cornilios "önemli bir sorununu" söyledi:
- Bu Alman milletine "bir şeyi" anlatamıyorum... "Bir şey var ki" tam tercümesi yok... Oysa Türkçede "öyle güzel bir deyim" ki... Ama Alman anlamıyor.
- Nedir o?
- Oof, of!.. Alman milleti "of çekmeyi" bilmiyor.