“Kaç metrekarede değil, kaç metreküpte yaşadığınız önemli” diyerek kesmiştik geçen haftaki yazıyı. “Devamı haftaya’’ mesajını eklemiştik. Yazımın içeriği; “Büyükler sıktı, yaşasın Butikler” idi.
Özetle; Turizm hastaydı. Teşhisi koyuldu. Konfor, lüks, hijyen her yerde vardı. Ama duygulara hitap edilmiyordu. İlacın adı Butik Otel idi. Bahçesinde hayvanlar gezen. Sahibinin size kendi elleriyle muhteşem yemekler pişirdiği. Kendinizi bir masalın parçası hissedeceğiniz bir tatil ortamı.
TURİNG ile başlamak lazım söze. Uluslararası otomobil kulübü. Türkiye 1923 yılında üye olmuş bu kulübe.Türkiye’de Çelik Gülersoy adıyla anılır. 1961 yılında görev aldığı bu kulüpte, ölümüne (2003) kadar hizmet etti. Türkiye’yi turizm alanında uluslar arası şeref listelerine kadar taşıdı.
Rahmetlinin kemikleri sızlıyor. İstanbul’da 1980’li yılların ortalarında TURİNG Türkiye’yi Butik Otel işne soyundurduğunda herkes “deli” demişti adama. Ahşap, köhne binayı satın alıp restore etmişti. “Enkaza çuvalla para gömdü” diyerek alay etmişlerdi. Bugün o enkaz, “Yeşil Ev” adıyla sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin ve dünyanın en önemli butik oteli olarak anılıyor.
Normal. Fıkrası bile var.
Adam hakkın rahmetine kavuşmuş. Fani dünyadaki ibadetinin ödülü cennet. Tam kapılar açılıp içeri girecekken, kendine eşlik eden melekten son bir istekte bulunmuş; “Cehennemi gezebilir miyim?” Talebi kabul görmüş. Hemen ardında bulunan cehennemin kapıları açılmış. Melek eşliğinde girmişler içeriye. Tablo iğrenç. Çukur dolu. Çukurların içinden alev fışkırıyor. Her birinin başında 2’şer zebani. Çukurdan dışarı kafasını uzatmaya yeltenen sopalarla geri itiliyor. Bir çukur var ki başında zebani yok. Ama kafasını uzatan, kendiliğinden aşağıya düşüyor. Soruyor; “Bu çukurda niye zebani yok?” Melek cevaplıyor; “Orası Türkiye çukuru. Zebaniye gerek yok. Çıkmaya çalışanı aşağıdakiler ayağından yakalayıp geri çekiyor zaten...”
İtalya’da turizm gelirlerinin yüzde 50’si butik otellerle sağlanıyor. Rahmetli bunu 25 yıl önce görmüştü. Türkiye’deki turizm yatırımcılarının jetonu ancak düştü. Geç de olsa butik otel modasına çabuk uydular.
Önce şunu açıkça yazalım. Butik otel kurup işletmek hiç de kolay değil. En üst organ Kültür ve Turizm Bakanlığı butik oteli şöyle tanımlıyor; “Yapısal özelliği, mimari tasarımı farklı, işletme ve servis üstün standart ve yüksek kalitede olacak.” Yani butik otel, beş yıldız konforunu sağlayacak. Bakanlığın kriterleri çok sert. Öyle ki oda boyutları bile belirlenmiş.. Oda yerel ve ulusal özellikleri yansıtacak, en az 35 metrekare olacak. ”Otelimiz butik” diyenlere de bakmayın. Bakanlık kriterlerine uygun, butik otel 100’ü bulmuyor...
Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürü Cumhur Güven Taşbaşı, biraz daha Türkçeleştirmiş konuyu;
“Çanakkale’deki anma törenlerine katılmak için Türkiye’ye gelen Anzak yakınlarının harcamaları bile normal turistlerin iki katına yakın. 6 bin Anzak yakını, Türkiye’de kaldıkları 5-6 gün içinde 40 milyon TL para bıraktı.”
Turizmciler de bir hesap yapmışlar. Butik otelde en ucuzu 110 dolara kalan bir turistin, günlük ekstra harcaması en az 60 doları buluyor.. Bu insanlar ayrıca alışveriş yapıyor, müze geziyor, kaldığı yerin atmosferine katılıyor. Varın gerisini siz rakamlayın.
Benim anladığım şu;
“Mesele; gelenin sayısında değil. Asıl mesele; gelenin bıraktığında.”
Dünya Turizm devi TUI Yönetim Kurulu Üyesi Andreas Karsten işe uyanmış. “İzmir zengin turiste hitap edecek potansiyele sahip. İlk etapta 40 milyon euro yatırım yapacağız. Çok heyecanlıyım” demiş bile.
Adamın kastı butik oteller zinciri. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay güvencesi ile gelmiş. Kentsel dönüşüm söylemlerine karnı tok. Elle tutulur icraat bekliyor.
Sesi duyan var mı?