Nuray Mert

Nuray Mert

nuray.mert@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye yakın zamana kadar, hâkim kültür ve siyaseti itibarı ile, toplumun büyük bir çoğunluğunun dini değerlerini görmezden gelen, hatta hiçe sayan, küçümseyen bir ülke idi. O kadar da değil, dini değerlere ilişkin her işareti ‘tehdit’ olarak siyasallaştıran, bu çerçevede baskı siyasetlerinin meşrulaştırıldığı bir ülke idi. Bu ‘hal’ (veya ‘olağanüstü hal’)in demokrasi ile bağdaşması imkânsızdı, dahası bu hal, kültürel, toplumsal olarak ‘hastalıklı’ bir hal idi.
AKP iktidarının başlarında bu hal, tavır devam etti, sonuna kadar direndi, sonra iktidarın gücü karşısında tam anlamıyla yenildi. Direnenlerin bir kısmı kıyıda köşede homurdanmaya devam ediyor, diğerleri hızla ‘demokrat’ oldu, geçmişe sünger çekti. ‘Olsun da nasıl olursa olsun’ veya ‘kimsenin ayıbını yüzüne vurmamak lazım, önemli olan netice’ diyebilirsiniz. Bir ölçüde doğru olan bu, ama tam olarak değil. Değil, çünkü iktidarın demir yumruğu altında ve onun sayesinde olan bitenler bu sefer başka türlü ‘hastalıklı’ hallere dönüşüyor.

Sanıyor ki güvende olacak
Düne kadar ramazan ayında hiç olmazsa, kendisinin değilse bile hiç olmazsa başkalarının hassasiyetlerine zerre kadar özen göstermeyenler, dindarlık yarıştırır, iftarlar düzenler, dini gösteriler sergiler oldular. Muhafazakâr kesim, bunca zamandır maruz kaldıkları tutumların, iktidar gücüyle de olsa bu ölçüde değişmesinden son derece memnun olabilirler. Eski resmi ideoloji ve onun yarattığı ortamın yenik düşmüş olmasının tadını çıkarmak dışında kaygıları olmayabilir. Ama, unutmayalım ki, bir şey iktidar ‘zoru’ veya sadece ‘tesiri’ ile oluyorsa, ardında ‘korkaklık’tan başlayıp ‘çıkar hesabı’na uzanan veya ‘çıkar hesabı’ndan başlayıp ‘korkaklık’a varan bir dizi faziletsizlik vardır.
İnsanlık, tüm özlemlerine, hayallerine rağmen tarihinin hiçbir devrinde bir ‘medinetül fazıla’, yani fazilet şehri, toplumu, medeniyeti kuramadı. Ama, bu türden özlemleri, hayalleri topyekün unuttuğu zamanlar ve durumlar, insanlık bataklıklarına dönüştü.
İnsan zayıf bir varlık olarak, sıklıkla bu hataya düşüyor, sanıyor ki, korktuğu karşısında sinerse korktuğundan sakınacak, güvende olacak. Yine sanıyor ki, yüksek idealler, hayaller peşinde koşmaktansa, çıkarları peşinde giderse akıllıca bir iş yapmış olacak, refaha kavuşacak, bu refahın keyfini sürecek. Oysa, zayıf bir varlık olarak insan tasavvuru, insan gerçeğinin tamamı değil. İnsan, aynı zamanda güçlü bir varlık, bu gücü şerefli bir mahluk olmasından alıyor. Şerefli bir mahluk olmanın hakkını vermekten kaçınırsa, kendi gerçeğine ters düşüyor, sonu ‘zillet’ oluyor.

Gerçekler bir kez daha ortaya çıktı
Tüm iktidar sahipleri bu hataya düşüyor, sanıyorlar ki, korkutabildikleri, sindirebildikleri ölçüde güçlerine güç katılacak. Gönüllerini kazandıklarının ve asıl önemlisi iktidarları ile kazandırdıklarından derledikleri güç korkutabildiklerini sindirmeye yettiği sürece sorun kalmayacak. Sanıyorlar ki, gün gelecek korkaklar ve çıkarcılarla kader birliği etmek gönül birliği ettiklerini de zehirlemeyecek. Sanıyorlar ki, ‘zillet’ten medet umulabilir.
‘Arap baharı’ denilen şeyin ‘bahar’ olmadığı meydanda. Ama, bu vesile ile bazı gerçekler bir kez daha en feci şekilde meydana çıktı. Mesele, hiçbir iktidarın sonsuza kadar sürmeyeceği, günün geleceği devranın döneceği değil. Orası malum, çok da önemli değil. Daha önemlisi, devran dönmesinin bir umut olup olamayacağı yoksa iktidar değişikliği, hatta iktidarın yapısının değişikliği sıradan bir el değişikliği olmasının ötesinde anlam taşımaz.

Ezdikleri yerde ot bitmiyor
‘Arap baharı’nın asıl gösterdiği, mutlak iktidar mantığının toplumları nasıl bir enkaza çevirdiği gerçeği. İktidar ne kadar mutlaklaşırsa, enkaz o derece büyük oluyor. Mısır ve Tunus’ta rejimlerin devrilmesi ardından umulan olmadı, ne olacağı da belli değil, ama daha kötüsü bakın Libya’ya, tablo çok daha kötü. ‘Özgürleşmesi’ NATO müdahalesi ile gerçekleşebilen bir toplumda muhalif denilenler işi çapulculuğa, kan davasına dönüştürme eğilimi içinde bir kalabalık. Otoriter siyasetlerin en kötü tarafı, toplumları enkaza çevirmesi, ezdikleri yerde ot bitmez hale gelmesi. Aşırı bir örnek demeyelim, aşırı örnekler iyi ibret vesileleridir.