Ta en başında, 2002 yılında bile, AKP’nin merkez sağ’ın yeni partisi olduğu konusunda kuşkum yoktu. Bunun tartışmasını çok yaptık. AKP’nin ‘merkez sağ’ı temsil ettiğini kabul etmeyenlerin sorunu, ‘merkez sağ’ın tanımının, zaman içinde doğal olarak değişmekte olduğu hususu idi. Ancak, geldiğimiz noktada, anlaşılması gereken tek husus, AKP’nin merkez sağın gelmiş geçmiş en güçlü partisi olmasının tescili değil. AKP’nin iktidar dönemi, Türkiye için sıradan bir zaman dilimi değil, bir büyük dönüşümün yaşandığı yıllar. AKP, arkasına aldığı geniş ve güçlü toplumsal destek ile bir büyük dönüşümün baş aktörü olmayı başardı.
CHP’yi ‘başarısız’ saymaya gerek yok
AKP’nin Türkiye’de, toplumsal dinamikler karşısında, meşruiyetini giderek daha fazla yitiren siyasal sistemin, kaçınılmaz dönüşümünü üstlenen ve bu nedenle demokratikleşmenin motor gücü olduğu düşüncesi, bu çerçevede son derece doğru bir tespittir. Türkiye’de demokratikleşme sürecinde yaşanan aksaklık, demokratikleşme talep ve beklentilerinin, tümüyle AKP’nin siyasal hattına yüklenmiş olmasıdır. Sonuç, hepimizin gördüğü gibi, beklenen ve umulan bir demokratikleşme süreci olmadı. AKP, özellikle ikinci iktidar döneminde, devleti ve sistemi demokratikleştirmeyi değil, ‘devletleşme’yi ve sistemin tüm kontrolünü eline geçirmeyi hedefledi ve bunu büyük ölçüde başardı.
Sonuçta, AKP yeni Türkiye’nin ‘yeni devlet partisi’ olmuştur ve son seçimlerde bu yeni devlet anlayışı ve partisi toplumun yarısının güçlü desteğini almıştır. Bu yeni devlet, birçoklarının beklediği ölçüde ‘demokratik’ bir devlet olmaktan çok uzaktır. Daha kötüsü, bu yeni devlet anlayışına karşı çıkanların çoğunun, daha demokratik bir devlet ve sistem talebi ve itirazı ile değil, daha az demokrasi adına karşı çıkıyor oluşudur. Aslında, öteden beri, daha fazla değil, daha az demokrasi için muhalefet, iktidarın otoriterleşmesinin en önemli nedenlerinden biri oldu.
Özellikle, yeni CHP’nin bu hususu kavramasında sonsuz fayda var. Ben, birçokları gibi, yeni CHP’nin bu seçimlerde ‘başarısız’ sayılması gerektiğini düşünmüyorum. Tam tersine, bu denli çalkantılı ve sancılı bir değişim geçiren ana muhalefet partisinin, tabanının sosyolojik sınırları da hesaba katılırsa, beklenenden çok daha fazla başarılı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de daha fazla demokrasi adına CHP’den beklememiz gereken şey, önümüzdeki dönemde değişim söylemini derinleştirmesi, seçim sürecinde yer yer teslim olduğu ulusalcı baskılar ile daha cesur biçimde hesaplaşmayı göze almasıdır. Ben CHP’nin aldığı oyun azımsanıp yıpratılmak yerine bu yönde cesaretlendirmesi ve desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Güç sınamanın sonu felaket olur
Son olarak, esas ivmesini ‘Kürt siyasal hareketi’nin belirlediği Bağımsız adayların başarısının verdiği mesajın doğru ve hakkaniyetli algılanması, Türkiye’de demokratikleşmenin en önemli belirleyicilerinden biri olacak. İktidar partisi hoyratlığı, ana muhalefet partisi çekingenliği sürdürmekte ısrar ederse, bu ülkede yaşayan herkes için toplumsal barış umudu biraz daha kararacak.
Bunu en çok algılaması gereken, kuşkusuz iktidar partisi. Ellerindeki güç hepimizin geleceğini karartmaya fazlasıyla yeter, ama artık bunu sınamaktan vazgeçseler iyi olur. En önemlisi, güç sınamanın sonunun felaket olduğunu, makbul olanın; gücü, güçlükleri aşmak için kullanmak olduğunu kavramalarıdır.