Libya’yı bombalayanlar çirkin yüzlerini Kaddafi zorbasının ardına gizlemeyi başaramıyorlar. Ancak bu konuya bugün devam edemiyorum. Çağrıcıları arasında benim de bulunduğum Özgürlükçü Anayasa Platformu’nun basın açıklaması metnini dikkatinize sunmak istiyorum.
Türkiye’de 12 Eylül askeri darbesinden otuz yıl sonra, nihayet yeni ve demokratik bir Anayasa hazırlanması öncelik kazanmıştır.
Ancak, siyasi hayatta hâlâ 12 Eylül’ün sistematik hale getirdiği kısıtlayıcı kurallar hüküm sürmektedir:
Yürürlükteki Milletvekili Seçimi Kanunu 10 Haziran 1983; Siyasi Partiler Kanunu ise 22 Nisan 1983 tarihinde kabul edilmiştir.
Sendikalar Kanunu’ndan Türk Ceza Kanunu’na, Dernekler Kanunu’ndan Basın Kanunu’na kadar uzanan geniş bir alanda ifade ve örgütlenme özgürlüğünü, siyasi katılımı engelleyen kısıtlamalar ve yasaklar mevcuttur. Bu engeller kalkmadan, toplumsal aktörlerin anayasa hazırlık sürecine özgürce katılmaları mümkün değildir.
Yeni anayasanın hazırlanmasını sağlayacak ve onay verecek meclisin temsil oranının olağan meclislere göre çok daha kapsayıcı olması gerektiği ortadadır. Ancak böyle bir temsil gücü, kapsamlı bir müzakere, toplumsal mutabakat ve barışın sağlanmasına imkân verir.
Demokrasilerde bulunmayan, Türkiye’ye özgü yüzde onluk seçim barajının kaldırılması, siyasi ve ekonomik istikrar gerekçeleriyle göz ardı edilemeyecek kadar yaşamsal bir zorunluluktur.
12 Eylül’ün en çarpıcı ürünlerinden olan yüzde onluk seçim barajı, sadece çeşitli toplumsal kesimlerin mecliste temsilini engellemekle kalmayıp, çarpık temsil biçimlerinin oluşmasına da neden olmaktadır:
Örneğin 1987 seçimlerinde oy oranı % 36 olan ANAP’ın Meclis’teki temsil gücü % 65, 2002 seçimlerinde oy oranı % 34 olan AKP’nin Meclis’teki temsil gücü % 66 olmuştur.
Haziran seçimlerinde oluşacak Meclis’in, Cumhuriyet tarihinin ilk sivil anayasasını yapmak iddiasını, yüzde onluk baraj gibi bir demokrasi ayıbıyla birlikte taşımasına imkân yoktur. Bu durumu ortadan kaldırmak için Milletvekili Seçim Kanunu ivedilikle değiştirilmeli ve bu değişikliğin önümüzdeki seçimlerde uygulanabilmesi için, 2002 ve 2007 seçimlerinde olduğu gibi, Anayasa’ya geçici bir madde eklenmelidir.
Yüzde onluk seçim barajının kaldırılması, yeni anayasanın sivil ve demokratik niteliklere sahip olabilmesi için gerekli ilk şarttır; aksi halde Meclis’in yeni bir anayasa hazırlamasının meşruiyeti tartışmalı hale gelecektir.
12 Eylül askeri yönetimi, 1982 Anayasası ile yürütme organını devletin diğer organları karşısında daha güçlü hale getiren bir anayasa tasarımı ortaya koymuştur. Bu durum, bir demokraside, devletin organları arasında olması gereken denge ve denetim mekanizmalarının etkisini zayıflattığı kadar hukukun üstünlüğü ilkesinin de içini boşaltmıştır. Bugün Türkiye’de, hâlâ etkisini koruyan bu Anayasa tasarımı sayesinde, yürütme ve idare, Cumhurbaşkanlığı’nın çok geniş görev ve yetki alanlarıyla birlikte, diğer devlet organları karşısında ölçüsüz bir güce sahiptir. Bu üstün güç, Milli Güvenlik Kurulu gibi askeri vesayet araçlarıyla daha da pekiştirilmiştir. 12 Eylül yönetiminin hukuken sona ermesi sonrasında da varlığını sürdüren bu zihniyetin yeni anayasa çalışmaları üzerinde etkili olması önlenmelidir. Başkanlık sisteminin de bu zihniyetin uzantısı olduğuna kuşku yoktur.
Yeni anayasanın hazırlanmasında Meclis’in demokratik bir işlev görebilmesi için başka değişikliklere de ihtiyaç vardır:
Örneğin, halkoylamasına sunulacak taslak herhangi bir anayasa değişikliği değil, yeni bir anayasa olacağı için, Meclis’teki kabul oranı 3/5’ten 3/4’e çıkarılmalıdır.
Anayasa’da ve Meclis İçtüzüğü’nde gerekli değişiklikler yapılarak Meclis Anayasa Komisyonu’nun üye dağılımı, koltuk sayısına göre değil, alınan oy oranına göre tespit edilmelidir.
Yeni anayasanın gerçekten sivil, demokratik niteliklere ve güçlü bir meşruiyete sahip olması için, anayasa hazırlık sürecine örgütlü sivil toplumun aktif katılımı şarttır. Sivil toplum kuruluşlarıyla keyfi ve sonuca ulaşmayan görüş alışverişleri demokratik katılımın gerçekleştiği anlamına gelmez. Demokratik katılım ancak etkin ve şeffaf biçimde çalışacak mekanizmaların oluşturulmasıyla gerçekleşebilir. Dolayısıyla Meclis Anayasa Komisyonu, Meclis adına, anayasa hazırlık sürecine sivil toplum katılımını kurumsallaştırmak görevini de üstlenmelidir.
Bu süreçte yer alacak sivil toplum temsilcilerinin Komisyon toplantılarında eşit söz hakkına sahip olmaları sağlanmalıdır.
Böyle bir süreç sonunda ortaya çıkacak yeni anayasa, kimsenin etnik kimliği, dili, cinsiyeti, cinsel yönelimi, inancı, siyasi görüşü, yaş, engellilik ya da medeni hali nedeniyle ayrımcılık görmeyeceği, tüm canlıların yaşam hakkına ve dünyaya saygılı, barış içinde demokratik bir yaşamı güvenceye almalıdır.
Herkesin, farklı kimlikleri, inançları/inançsızlıkları, fikirleri ve yaşam tercihiyle, eşit olarak katılabileceği bir toplumda yaşamak istiyoruz.
İnsanların, devletten ve devlet dışı kesimlerden gelecek baskılara maruz kalmadan ve başkalarının hoşgörüsüne muhtaç olmadan, özgürce yaşadığı bir ülkenin yurttaşları olmak istiyoruz.
Böyle bir toplumda barış içinde yaşamayı sağlayacak olan medeni, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel hakların yeni anayasa ile hayata geçmesini ve korunmasını talep ediyoruz.
Yeni anayasanın evrensel hak standartlarına ve demokrasi ilkelerine göre, gerçekten demokratik bir süreçle hazırlanması için tüm demokratik kuruluşları ve toplumun her kesiminden yurttaşlarımızı bu talepleri güçlü bir şekilde, hep birlikte dile getirmeye çağırıyoruz.
ÖZGÜRLÜKÇÜ ANAYASA PLATFORMU