Çok kötü bir hafta geçirdik. Olanlar karşısında sarsılmamak mümkün değil. Ama hepsi bu olmamalı. Bu vahim tablo karşısında, bizim gibi yazıp çizenlerden istenen hep bir ağızdan ‘terörü lanetlemek!’ Oysa, hep bir ağızdan ‘terörü lanetlesek’ sorun çözülecek mi? Öyle olsaydı bugüne kadar bu sorun çoktan çözülmüş olmaz mıydı? Kara haberlerin akıl yürütmenin önünü kesmesinden ne umulabilir? Tam tersine, kara haberler bizi daha derin sorgulamalara sevk etmeli diye düşünmek daha doğru değil mi?
Oturduğumuz yerden, lanet yağdırmak, çoğunluğun gönlünü hoş etmek o kadar kolay ki! O halde bizden neden kolayı seçmeyi, hayatımızı kolaylaştırmayı talep ediyorsunuz? Çözüm üzerine düşünmek çaba göstermek adına çoğunluğu yadırgatacak şeyler söylemek, ne olursa olsun ‘barış ve demokrasi’ koşullarında ısrar etmek kolay mı sanıyorsunuz? Kim istemez, kolayı seçmeyi, çoğunluğun sevgi ve beğenisini kazanmayı, risklerden uzak durmayı? Bunu seçmeyenlerin gerekçesi ne olabilir diye hiç mi düşünmüyorsunuz? Sizce, bu ülkede yaşayan, ömür boyunca demokratik mücadeleye inanan biri neden kolayı seçmez? Bunun gerekçesi ne olabilir, düşünmek gerekmez mi?
Vicdan muhasebesi
Ben kendi açımdan gerekçesini hemen söyleyeyim; her şeyden önce ‘vicdan muhasebesi’! Benim vicdanım, doğru bildiklerimi sizler ile paylaşmaktan imtina etmemi engelliyor. Benim doğru bildiğim tabii ki mutlak doğru değil, kimse de beğenmek zorunda değil, ama bize düşen kendi doğru bildiklerimizin peşinden gitmek, onları paylaşmak, onlar üzerinden tartışmak.
Laf ebeliğinin, göze girmenin sırası değil, kamuya açık fikir beyan edenlerin üzerinde, gencecik insanların canlarının vebali var. Bu vebal ile yaşamayı da, öbür dünyada bunun hesabını vermeyi de göze alamıyorum. Göze aldığım yadırganmak, dışlanmak, tepkiye maruz kalmak, göze alamadıklarımın bedeli.
Suçlu bulup, sorumluluk yüklemek, içimizi rahatlatıp, bir de üstüne beğeni toplamak kolay, sorumluluk üstlenmek, bu sorumluluğun gereğini yapmaya çabalamak zor. Bunu ne zaman anlayacağız?
Tepkisini, ‘olanlardan memnunsunuz herhalde!’ diye dile getiren bile var. ‘Öfke’, ‘acı’ mazeret değil, bu köşede yazan birinin, gencecik insanların canlarını yitirmesinden memnun olabileceğini düşünmek için akıl sağlığını yitirmiş olması gerek. Öfke yarışında ön safları tutmanın kime ne yararı olacak sanıyorsunuz?
Bu kâbus gerçek olmasın
Acılarımız ne kadar büyük olursa olsun, çözüm aramayı sürdürmek ve çözüm adına farklı fikirlerin olabileceği gerçeğini kabul etmek zorundayız. Yoksa, çözüme yaklaşmış olmayacağız, sadece farklı düşüncelerin, çözüm arayışlarının sindirildiği veya cezalandırıldığı bir karanlık devir daha yaşamak durumunda kalacağız. En kötüsü, o devrin sonunda geriye baktığımızda yitirdiklerimize daha fazla yanacağız, ama belki artık birlikte ağlayamayacağız. Ne olursa olsun, bu kâbus gerçek olmasın.
Bu kâbusun gerçek olmaması için, ben barışçı ve demokratik çözüm adına söz söylemeye devam edeceğim. ‘Milli mutabakat’ adına hepimizin doğrularının sonuna kadar buluşabildiğine inanmıyorum. Ülkesini seven herkesin aynı şekilde düşünmeyebileceğini kabul etmediğimiz sürece asgari demokrasi koşullarından söz edilemez. Ya demokrasiye güvenip, sözümüzün arkasında duracağız, demokrasinin olmadığı bir ortamda söz söyleyemeyeceğiz. Konu bu kadar açık.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024