Nuray Mert

Nuray Mert

nuray.mert@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

‘Arap Baharı’, ‘diktatörlerin devrilmesi’, ‘Bin Ladin’in öldürülmesi’ ve nihayet ‘Hamas-El-Fetih’ anlaşması, keşke gerçekten Ortadoğu açısından umut vaat eden gelişmeler olsaydı. Ne yazık ki öyle değil. Bölge büyük bir kapışmanın eşiğinde gibi gözüküyor, umalım ki, bu kapışma en az maliyetle sonuçlansın.
‘Arap Baharı’ adı altında yaşanan gelişmeler, bu bölgede yaşayanların, daha fazla ‘özgürlük ve demokrasi’ arayışının başarısı olarak takdim edildi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşayan insanların mevcut rejimler altında canlarından bezmiş olduğu doğru. Ancak biriken öfke, isyan ve arayışların bugünden yarına özgürlük ve demokrasi güneşinin doğmasına giden mecrada seyredeceği konusunda henüz bir işaret yok. En yumuşak geçişin sağlandığı Tunus’ta bile halen siyasal bir çözüme ulaşılmış değil. Mısır’da ‘Tahrir devrimcileri’ referandumda yenildi. Libya NATO müdahalesi ve kanlı bir iç savaşa sürüklendi. Suriye’de olanlar fevkalade kaygı verici bir seyir izliyor. Bin Ladin’in ‘öldürülmesi’nin, neyin sonu ve neyin başlangıcı olduğu meselesi, ‘El-Kaide uzmanları’nın izah edebileceği bir konu değil.

Mısır tekrar baş aktör
Bu arada, Hamas ve El-Fetih’in alelacele barıştırılmasının şimdilik en önemli yanı Filistin meselesinin himayesini sahiplenen İran’ın elinden, Hamas kartının alınması. Diğer taraftan, Filistin meselesinde Mısır’ın tekrar baş aktör haline getirilmesi. Aslında, Mısır, meşruiyeti en zayıf olduğu Mübarek rejimi döneminde bile, önemli aktör özelliğini koruyordu. Hamas ile tüm diyalog çabalarına rağmen Türkiye’nin dışlandığı Hamas-El-Fetih görüşmelerinde baş aktörlerden biri idi. Yeni Mısır yönetimi, Mübarek döneminde Hamas ve Arap sokakları nezdinde zedelenmiş güvenirliğini de büyük ölçüde onarmış oldu. Ancak, şimdiki rolü, Filistin meselesinde doğal aktör olmanın ötesinde, Hamas’ın İran yörüngesinden kesin bir biçimde koparılmasında oynadığı rol. Şimdilik, bu rolü, İran’ı fazla rahatsız etmeden oynamaya çalışıyor.
Diğer taraftan, bu acil barışma için, Hamas ve El-Fetih’e yapılan baskıların her iki tarafta ne kadar sindirilebileceği göreceğiz. Hamas’ın öne çıkması, her ne kadar ‘Camp David dönemi’nin sonu olarak takdim ediliyorsa da, Hamas’ın da eski pozisyonunu gözden geçirmesi gerekecek. Hamas’ın bir uzantısı olduğu Müslüman Kardeşler’in iktidar ortağı olduğu/olacağı bir Mısır, Filistin sorununun çözümünü kuşkusuz farklı bir zemine taşıyacak. Bu arada, İsrail’e yapılan baskılar artarak devam edecek. Ancak, Hamas’ın esneme ölçüsünün sınırları nereye kadar uzanır henüz belli değil.

Filistin’de ne olacak?
Dün Kahire’de El-Fetih ile el sıkışan Halid Meşal, iki gün önce, Bin Ladin’in öldürülmesini, ‘Müslümanlara zulmeden, Müslüman ve Arap kanı dökmeye devam eden Amerikan politikasının devamı olarak’ değerlendirmiş ve ‘bir Arap savaşçısının öldürülmesini’ kınamıştı. Diğer yandan, Filistin Otoritesi’nin Başbakan’ı Salam Fayyad, olayı büyük bir sevinçle karşıladıklarını ilan etmişti.
Hamas’ın bu tavrı, Gazze’de ‘Tevhid ve Cihat’ gibi, Hamas kontrolü dışında davranan radikal örgütleri yatıştırmak amacını taşıyabileceği şeklinde yorumlandı. Üç yıldır Gazze’de yaşayan barış aktivisti Vittorio Arrigoni, kısa bir süre önce, bu örgüt tarafından öldürülmüştü. Kısaca, Filistin cephesinde işlerin nasıl gelişeceği henüz meçhul.
Diğer yandan, dört taraftan tam bir kuşatma altına giren İran ve Lübnan Hizbullah’ının tüm bu olanlar karşısında elini kolunu bağlayarak oturacağını beklemek fazla iyimserlik olur. Nitekim, Hizbullah birkaç gün önce, Filistinlilerin kara günü ‘Nakba’yı öne sürerek, 15 Mayıs’ta, İsrail sınırına büyük yürüyüş çağrısı yaptı.
Tüm bunları içinizi karartmak, gününüzü zehir etmek için söylemiyorum. Yaklaşan fırtınalardan haberdar olalım diye söylüyorum. Bu fırtınalı bölgenin kıyısında oturuyoruz, olanları kendimizi avutarak geçiştirmenin faydası olmayacak. Yine de umalım ki, en kötüsü değil, en iyisi olur.