Avrupa sinemasının en önemli yıldızlarından Javier Bardem, bu hafta gösterime giren “Pablo Escobar’ı Sevmek / Loving Pablo”da Pablo Escobar olarak karşımıza çıkıyor.
Bu hafta gösterime giren “Pablo Escobar’ı Sevmek / Loving Pablo”da, uyuşturucu tacirlerinin en ünlüsü Pablo Escobar’ı canlandıran ve gelecekte canlandıracak oyuncuların kabarık listesinde kendisine yer bulan aktör İspanyol sinemasının uluslararası alanda en ünlü isimlerinden Javier Bardem. Escobar olarak protez bir göbek, ağır İspanyolca aksanlı bir İngilizce ve tuhaf kıvırcık saçlarla karşımıza çıkan Bardem’in bu rolü tesadüf değil. Çünkü filmin aynı zamanda yapımcılarından olan Bardem daha önce aldığı Escobar’ı canlandırma tekliflerini reddetmiş: “1998’den beri ‘Pablo Escobar’ karakterini bir kişi olarak merak ettim. Son yirmi yıl boyunca, birçok Escobar rolü teklifi aldım ama onları her zaman reddettim çünkü bir stereotipin ötesinde hiçbir şey hissettirmediler.” Film, Escobar’la birkaç yıl ilişki yaşayan bir televizyon sunucusunun “Loving Pablo, Hating Escobar” adlı anı kitabının sinema uyarlaması. Virginia Vallejo adlı gazeteciyi eşi Penelope Cruz’un canlandırdığı film, popüler televizyon dizisi “Narcos”la takip edilen hikayeden bir kesiti gösterirken izleyiciye tatmin edici bir seyirlik sunmaktan uzak. Dolayısıyla Bardem’in kariyerindeki bu önemsiz basamağı bir yana bırakıp onu Avrupa sinemasının en önemli yıldızlarından biri yapan uzun yola bakalım.
Armut dibine düşer hikayesi
49 yaşındaki Bardem’in genleri sinemayla dolu. Ailesi İspanyol sinemasının ilk günlerine uzanan bir zincirde sıralanan yönetmenler ve aktörlerle dolu. Diktatör Franco tarafından faşizm karşıtı filmler yaptığı için tutuklanan amcasından oyuncu annesi Pilar Bardem’e, sinemayla dolu bir aile ortamından geliyor. Dolayısıyla 20 yaşında annesiyle “The Ages of Lulu”da rol alması veya bundan bir yıl sonra Pedro Almodovar’ın “High Heels”ında küçük bir rol edinmesi, bir keşif değil; armut dibine düşer hikayesi. Julian Schnabel’ın ona şair Reinaldo Arenas rolünü verdiği “Before Night Falls”, onu uluslararası sinema takipçilerinin gündemine taşıdı ister istemez. Kariyerinin henüz başlarındayken elde ettiği En İyi Erkek Oyuncu dalındaki Oscar adaylığını fark etmemek için sinemadan oldukça kopuk olmak gerekirdi. Sinemaseverlerin takip listesine tepelerden giren aktör, haklı olarak çok sevilen Fernando León de Aranoa imzalı “Güneşli Pazartesiler”deki işsiz Santa rolündeki abartısız ve etkileyici performansıyla skalasının genişliğini kanıtladı. Baskı görmüş şairi de, sıradan işsiz adamın dramını da zorlanmadan canlandırabiliyordu. Hollywood kariyerinin devamı için “Güneşli Pazartesiler”in mütevazı kahramanı değil, büyük performanslara ihtiyaç var, malum. Bardem, bu şansı 2004 tarihli Alejandro Amenábar filmi “İçimdeki Deniz”le yakaladı. Bu filmde ötenazi mücadelesi veren felçli Ramón Sampedro’yu canlandıran Bardem, kendisini bir kez daha spot ışıklarının altında ve büyük karakter oyuncuları sıralamalarında buldu.
Hiçbir etikette saplanıp kalmıyor
2007 yılında rol aldığı ve Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar kazandıran Coen Biraderler filmi “İhtiyarlara Yer Yok”ta bu kez kendisini eksantrik kötü adam dalında gösterdi. Garip saçları ve şiddetin içinde izleyiciyi güldürmesiyle yakın dönem popüler sinema kültürünün en ikonik karakterlerinden birini bu filmde sunan Bardem, sadece bir yıl sonra çekici erkek olarak izleyici karşısındaydı. Bu noktaya kadar filmin yakışıklısı kontenjanının aranan isimlerinden biri sayılmayacak aktöre bu alanı “Vicky Cristina Barcelona”yla Woody Allen açtı. Ancak hiçbir etikette uzun süre saplanıp kalmayan aktör 2010 yılında ona Oscar adaylığı ve Cannes’dan En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini getirecek Alejandro González Iñárritu imzalı dram “Biutiful”da başroldeydi. Suça bulaşmış ana karakterinin karmaşıklığını izleyiciye sunması gözlerden kaçmadı ve takdir topladı.
10 yıl sonra aynı renkli ada
İlk filmin 10 yıl ardından gelen devam filmi “Mamma Mia! Yeniden Başlıyoruz ”, formüllerinden bir an şaşmayan bir kendini iyi hisset filmi.
ABBA şarkılarından oluşan müzikal “Mamma Mia!”nın, 10 yıl önce izleyiciyle buluştuğunda elde ettiği gişe başarısının sonuçları şimdi karşımızda. Ağırlıklı olarak orijinal kadrosunu koruyan, Cher ve Andy Garcia gibi yeni, güçlü eklemeler de yapan filmin yönetmen koltuğunda Ol Parker oturuyor.
Filmin iki zaman ekseni var. Şimdiki zamanda, Donna’nın bir Yunan Adası’ndaki otelini yeniden açmaya hazırlanan kızı Sophie’nin herkesi bir araya getirdiği bir izleği takip ediyor. Diğeriyse genç Donna’nın kızının babalarıyla tanışması ve birliktelikleriyle ilerleyen bir eksende akıyor. Bu ikinci eksen, ekibe dönemin kıyafetlerini ve pop kliplerini yeniden kurmak için fırsatı sunuyor.
Kuvvetli bir kastın ABBA şarkılarını icra ettiği bir kaçışa ihtiyacı olan izleyici için, film mücevher değerinde. Ancak “Mamma Mia! Yeniden Başlıyoruz”un ilk filmi yeterli bulmayanları, filmin bu kusursuz mutluluk tablosuna ironik olarak yaklaşacak olanları sinemaya çekecek özgün bir yönü yok.
“Mamma Mıa! Yeniden Başlıyoruz / Mamma Mıa! Here We Go Agaın”
Yön.: Ol Parker
Oyn.: Lily James (Donna’nın gençliği), Amanda Seyfried (Sophie), Meryl Streep (Donna), Dominic Cooper (Sky), Pierce Brosnan (Sam), Stellan Skarsgård (Bill)
Sen.: Ol Parker
Gör.: Robert D. Yeoman
Müz.: Benny Andersson, Anne Dudley, Björn Ulvaeus
Kechiche’in nesneleştirme zirvesi
Tunus asıllı Fransız yönetmen Abdellatif Kechiche’in Altın Palmiye ödüllü filmi “Mavi En Sıcak Renktir / La vie d’Adèle”de kadın bedenini çekme şekli bir grup izleyicinin eleştirisine neden olmuştu. Yönetmenin dört yıl aradan sonra çektiği yeni filmi “Kısmet, Sevgilim: İlk Şarkı / Mektoub, My Love: Canto Uno”, yönetmenin kamerasının kadın bedenini nasıl nesneleştirdiğini bir an bile unutturmadan gezindiği ve seyri bu açıdan çok zor kılan bir film. Hikaye evine dönen genç bir adamın aşkı kovalaması üzerinden ilerliyor. Film, geçen yıl yarıştığı Venedik Film Festivali’nden ödülsüz ayrıldı.
Haftanın diğerleri
- Gerard McMurray’nin yönettiği “İlk Arınma Gecesi / The First Purge”, ırkçılık karşıtı ve iyi niyetli politik mesajlarını eline yüzüne bulaştırarak sunarken, vadettiği köken hikayesini vermek dışında dikkat çekemiyor.
- Matthew Ross imzalı “Sibirya / Siberia”, bir elmas tüccarının Sibirya’da kaybolan ortağını araması üzerine. Başrolünde Keanu Reeves bulunuyor.
- Korku filmi “Korkuluk / Scarecrows”, gençlerin kaçırılıp korkuluğa dönüştürüldüğü bir hikaye izleğini takip ediyor.
- Torsten Künstler’in yönettiği aksiyon komedisi “Kod Adı: Sosisli / Hot Dog”, iki polisin maceralarına odaklanıyor.
- Haftanın yerli filmlerinden Ebubekir Uygur ve Ercüment Kolay’ın imzasını taşıyan “Fenomen” sosyal medyada dikkat çekmeye çalışan bir adamın planını uygulaması üzerine. Diğer bir yerli film, Ferit Karahan ve Gülistan Acet’in yönettiği 1990’lı yıllarda bir köyde geçen komedi “Eski Köye Yeni Adet”.