Nil Kural

Nil Kural

nil.kural@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Venedik Film Festivali’nden ödüllü “The Master”, Paul Thomas Anderson’ın ‘ustalık’ dönemi filmlerinden biri olarak kabul edilebilir

İki erkeğin dostluğu

“The Master”ın en önemli avantajı, finalde noktayı koyduğu anda karakterlerin hayatlarını nasıl sürdürdüklerinin zihninizi meşgul etmeye devam etmesi.

Paul Thomas Anderson, aralarında “Boogie Nights”, “Magnolia” ve “There Will Be Blood”ın da olduğu filmografisiyle ABD’li yönetmeni her ciddi sinema takipçisinin yakından izlediği bir isme dönüştürdü. Bu yıl Venedik Film Festivali’nde yarışan, Joaquin Phoenix ve Philip Seymour Hoffman’a En İyi Erkek Oyuncu; kendisine ise En İyi Yönetmen Ödülü kazandıran yeni filmi “The Master” ise bir ustalık şovu olarak karşılandı.
Filmin gösteriminde önce bolca konuşulmasının nedeni ise Hoffman’ın canlandırdığı Dodd’un Scientology’nin kurucusu L. Ron Hubbard’dan yola çıkılarak oluşturulmuş bir karakter olduğu iddiasıydı. Anderson da filmin gösterimin ardından bu benzerliği kabul etti. Ancak “The Master” Dodd’un tarikatı ‘The Cause’la dolayısıyla Scientology’i odağına alan bir film değil. Filmin odağında iki erkeğin dostluğu var.
II. Dünya Savaşı’nın ardından açılan filmde, savaşta tam olarak ne yaşadığını bilemediğimiz, travmalı savaş gazisi Freddie Quell, hiçbir işte dikiş tutturamıyor. İçine boya inceltici gibi kimyasal maddeler de koyduğu bir ‘kokteyl’ içen, saldırganlaşan, her yerde kavga çıkaran Freddie, bir gün kendisini lüks bir gemide buluyor. Geminin yolcuları, ‘the Cause’ adlı bir tarikatın üyeleri... Tarikatın ‘ustası / efendisi’ Dodd, karizmatik, sessiz ve otoriter bir adam. Freddie’ye gemide iş veren ve tüm aşırı davranışlarına müsamaha gösteren Dodd
ve Freddie arasında öğrenci-öğretmen, baba-oğul, küçük kardeş-abi türü bir ilişki kuruluyor.

Yorum izleyici inisiyatifinde
1950’ler Hollywood sinemasının ciddi karakter dramlarını hatırlatan filmde, Anderson sinemasının tipik bir özelliği olan iddialı oyuncu performansları eksik değil elbette. Hoffman ve Phoenix’inki başta olmak üzere çok başarılı oyunculuk performanslarıyla desteklenen bir film “The Master”. “There Will Be Blood”ın büyük laflar eden, büyük çatışmalar barındıran halinin ardından Anderson, “The Master”da çok daha durağan, sorduğu soruların yanıtlarını izleyicilere bırakmayı tercih eden bir senaryoyla karşımıza çıkıyor. Filmin ortaya koyduğu, bir yanda mahvolmuş bir adam, diğer yanda inançlı usta üzerinden savaş sonrası ABD’sine dair tablo ama buna dair çıkarımlar dikte edilmiyor; yorum izleyicinin inisiyatifinde.
Filmde Radiohead üyesi Jonny Greenwood’un orijinal müziğinin son yılların en iyi çalışmalarından biri ve filmin tonuna büyük katkıda bulunuyor. “The Master”ın en önemli avantajı ise, finalde noktayı koyduğu anda, karakterlerin hayatlarını nasıl sürdürdüklerinin zihninizi meşgul etmeye devam etmesi...

Haberin Devamı

“The Master”
Yön.: Paul Thomas Anderson Oyn.: Joaquin Phoenix (Freddie Quell), Philip Seymour Hoffman (Lancaster Dodd), Amy Adams (Peggy Dodd), Jesse Plemons (Val Dodd)
Sen.: Paul Thomas Anderson
Gör.: Mihai Malaimare Jr.
Müz.: Jonny Greenwood

Haberin Devamı

“Marley”

Haberin Devamı

Enine boyuna Bob Marley

Jamaıka’dan çıkan ve uluslararası bir yıldıza dönüşen Bob Marley’nin hayatına odaklanan “Marley”, bu yıl Filmekimi’nde izleyiciyle buluştuktan sonra vizyona giriyor. Kevin Macdonald’ın (“The Last King of Scotland / İskoçya’nın Son Kralı”) imzasını taşıyan film, hikayesini Marley’nin doğduğu köyden başlayarak, kanser nedeniyle hayatını kaybettiği son günlerine kadar götürüyor. Macdonald, hem çocukları hem müzikal olarak iş birliği yaptığı isimlerin anlattıkları, konser görüntüleri, dönemin Jamaika’sı derken, çok detaylı bir çalışma ortaya çıkarıyor. “Marley”, reggae’nin kralını, bu etkileyici müzisyeni merak eden herkesi tatmin edebilecek bir belgesel...

“Sessiz Tepe: Karabasan 3D”

Sessiz tepeye ikinci ziyaret

2006 yapımı bilgisayar oyunu uyarlaması korku filmi “Sessiz Tepe / Silent Hill”ın devam filmi “Sessiz Tepe: Karabasan 3D / Silent Hill: Revelation 3D” adını taşıyor. Michael J. Bassett’ın yönettiği devam filminde, ilk filmde Sessiz Tepe adlı korkunç yerden annesi tarafından kurtarılan küçük kız Sharon’ın (Adelaide Clemens) 17 yaşına geldiğini, babası Christopher’la (Sean Bean) sürekli şehir değiştirerek yaşadığını öğreniyoruz. Christopher’ın sürekli korkmasının nedeni, paralel bir evren olarak düşünülebilecek Sessiz Tepe’de yaşayanların Sharon’ı bu sisli kabus dünyasına yeniden çekmek istemesi... Ama Sharon, küçükken burada neler yaşadığını hatırlamıyor. Christopher, ortadan kaybolunca Sharon, rüyalarına giren Sessiz Tepe’ye dönüyor.
Filmin adım adım bir bilgisayar oyunu izleğini takip ettiğini hissettirmesi bir yana filmde bol miktarda karşımıza çıkan korkunç yaratıklar yanlış zamanlama ve senaryonun basitliği yüzünden korkutucu olmaktan uzaklar; bir korku tünelinde ardı ardına çıkıyor gibi bir havaları var. Atmosferin ve senaryonun zayıf olmasıyla pek parlak olmayan ilk filmin de altında bir devam filmi karşımızdaki.

“Frankenweenie”

Tim Burton kısa filmine dönüyor

TIm Burton hayranları yönetmeni 1984 yılında çektiği kısa metrajlı animasyon filmi “Frankenweenie”yi bilirler. Victor adlı, arkadaşları dışarıda oynarken, asosyal bir hayat süren Edgar Allan Poe hayranı bir çocuğu anlattığı bu filme dönen Burton, aynı karakteri merkeze alan uzun metrajlı “Frankenweenie”yle izleyici karşısına çıkıyor.
3D seçeneğiyle vizyona giren filmde, çok sevdiği köpeğini, yani tek arkadaşı Sparky’i bir araba kazasında kaybeden Victor yasıyla mücadele etmeye çalışırken, eksantrik fen hocasının dersinde aklına bir fikir geliyor: Mary Shelley’nin klasik eseri “Frankenstein”da olduğu gibi yıldırımla Sparky’i yeniden hayata döndürmek... Sparky, neyse ki Stephen King’in “Hayvan Mezarlığı”ndaki gibi canavar olarak değil, tüm sevecenliğiyle yeniden canlanıyor. Ama durumu fark eden ve fen fuarında birinci olmak isteyen sınıf arkadaşları Victor’ın
sırrının peşine düşüyor.
Siyah beyaz bir görüntü çalışmasına sahip, Burton’ın belirgin imzasını taşıyan karakter tasarımları ve korku filmlerine göndermeli metniyle dikkat çeken filmin, finalinde hikayeyle ilgili tahminleri boşa çıkarması dikkat çekici. İlk kez bir Burton filmi izleyenlere de özgün gelebilir. Ancak gitgide kendi filmlerinin parodilerini çekiyormuş gibi gözüken yönetmenin son yıllarda yaşadığı formsuzluğun ve kendisini tekrarlama halinin sürdüğü söylenebilir.

“Mükemmel Plan”

İki arkadaş çocuk yapmaya karar verince...

Oyuncu Jennifer Westfeldt, ilk yönetmenlik denemesi “Mükemmel Plan / Friends with Kids”de romantik komedi türünü tercih ediyor. Filmin iki ana karakteri Jason (Adam Scott) ve Julie (Jennifer Westfeldt) üniversite günlerinden arkadaş. 30’larının sonlarında bekar olan bu ikilinin yakın arkadaşları iki çift, birbirleri ardına çocuk sahibi olurlar. Jason ve Julie, bu iki örnek üzerinden çocuk sahibi olmanın aşkı ve evliliğini zedelediğini görür. Şuna karar verirler: Birlikte bir çocuk yapacaklar, böylece karşılarına hayatlarının aşkları çıktığında çocukla ilişkilerini zedelemeyeceklerdir. Bu planı başarıyla uygularlar ama arkadaşlıkları nasıl etkilenecektir? Malum Hollywood, sadece cinsellik üzerinden ilişki kurmaya çalışanlar başta olmak üzere, aşk, evlilik, çocuk yolunu düz takip etmek istemeyen çiftleri sık sık konu alıyor. Bunların sonunun ne olduğunu da Hollywood romantik komedilerini takip edenler rahatça tahmin ediyor; mutlu bir evlilikle taçlandırılmak elbette...

“Katil Joe”

İstismar sineması örneği

1970’lerin Yeni Hollywood Sineması’nın önemli temsilcilerinden William Friedkin
(“The Exorcist”, “The French Connection”),
bir önceki filmi “Bug”da olduğu gibi
“Katil Joe / Killer Joe”da da bir tiyatro oyunu uyarlamasına imza atıyor.
Texas’ta geçen filmde, uyuşturucu satıcısı Chris Smith (Emile Hirsch) bir uyuşturucu baronuna borçlanır. Babası Ansel’e (Thomas Haden Church) annesini öldürüp, sigorta parasını alabileceklerini söyler. Ansel’in de sıcak baktığı bu teklifte, hem kanun adamı hem kiralık katil Joe’yu (Matthew McConaughey) tutmaya karar verirler. Ancak Joe, parasını alana kadar Chris’in 12 yaşındaki küçük kız kardeşi Dottie’yi (Juno Temple) cinsel açıdan istismar etmek istemektedir.
Sırf konusundan da anlaşılabileceği, karanlık, misantropinin her yanına sindiği bir film “Katil Joe”. Zaman zaman tiyatro oyunu olduğunu hissettiren, seyri oldukça zorlayıcı sahneler barındıran filmde istismar sinemasına yakın bir üslup öne çıkıyor. n