Cem Yılmaz’ın popüler bilimkurgu komedi serisinin üçüncü halkası “Arif V 216”, mizahın hüzünle birleştiği bir devam filmi
2004 yılında “G.O.R.A.”yla başlayan Cem Yılmaz yaratımındaki ve uzayda geçen bilimkurgu filmi, 2008’de çekilen devam filmi “A.R.O.G”la ana karakteri Arif’i Taş Devri’ne taşımıştı. 10 yıl sonra gelen üçüncü halka “Arif V 216”da ise ana kahramanlarımızı 1969 yılında izliyoruz.
Arif, dünyada dönen ve insan olmak istediğini açıklayan robot 216’nın dünyayı Yeşilçam filmlerinden tanıdığını fark eder. İkili yanlışlıkla zaman makinesiyle 1960’lara gider ve burada kendilerini bir tür Yeşilçam dünyasının içinde bulurlar.
“Arif V 216”, Yılmaz’ın ilham kaynaklarından Sadri Alışık’tan Zeki Müren’e, Ajda’dan Ayhan Işık’a iyi fakirler ve kötü zenginlere uzanan birçok bilindik şahıs ve kalıp üzerinden referanslarla dolu bir film. Espriler bunlar üzerinden hızla ve akıcı bir şekilde ilerlerken, “iyi insan olmak”la ilgili melankolik bir tonu da arada kendisini gösteriyor. Oyunculuklar başarılarıyla dikkat çekerken, Cem Yılmaz’ın izleyicisine her zaman vadettiği yüksek yapım şartlarını, dönem atmosferinden kostümlere görüntü yönetiminden setlere bir kez daha görüyoruz.
“Arif V 216”
Yön.: Kıvanç Baruönü
Oyn.: Cem Yılmaz (Arif), Ozan Güven (216), Seda Bakan (Pembe Şeker), Özkan Uğur (Garavel), Zafer Algöz (Besim)
Sen.: Cem Yılmaz
Gör.: Jean-Paul Seresin
Haftanın diğerleri
- Dan Bush’un yönettiği başrollerini James Franco, Taryn Manning ve Francesca Eastwood’un paylaştığı gerilim filmi “Ölüm Odası / The Vault”, kardeşlerini kurtarmak için banka soymak durumunda kalan kız kardeşlere odaklanıyor.
- “Bobi: Dikenlerin Gücü Adına! / Bobby the Hedgehog”, Çin yapımı ve çocuklara hitap eden bir animasyon.
Bunalımlı genç bir adam olarak Morrissey
İngiliz müzik sahnesinin en özgün ve sevilen gruplarından The Smiths’in ardından hayran kitlesini koruyan bir solo kariyere devam eden Steven Morrissey, gençlik günlerinde neler yapıyordu? Ailesinin iş bul baskılarına bazen dayanıyor, bazen iş buluyor; ileride şarkı sözlerine ilham verecek kitapları okuyor, anti sosyallik ve kendini üstün görme arasında gidip geliyordu. Özetle Manchester’da kendini ifade edememe hali içinde bunalıyordu.
Mark Gill’in yönettiği “İngiltere Benim / England is Mine”, bunları, Morrissey’in Johnny Marr’la The Smiths’i kurmadan önceki ilk gençlik günlerini anlatıyor. Morrissey’i yıldızı parlayan genç aktörlerden Jack Lowden’ın canlandırdığı film, izleyicisine ve The Smiths dinleyicisine onun gençliğine, o mekana ve zamana dair bir his vermekten ziyade sürekli daktilo başında zaman geçiren herhangi biri üzerine gibi ve ilk gençlik bunalımı klişelerinden meydana geliyor.