Türkiye, gerilimin yüksek, belirsizliklerin fazla olduğu, geleneksel siyasi kriz dönemlerinden birisini daha yaşıyor. Gerilimi artıran ana neden iç politik tartışmalar olsa da, ülkenin etrafında olup bitenlerin de etkisi yadsınamaz. Ancak dış gelişmeler risklerin yanı sıra Türkiye’ye yeni fırsatlar da sunmuyor değil.
Önümüzdeki döneme dair öngörüde bulunmak bir hayli zor olsa da, analize, seçimin aktörlerini tahlil ederek başlamak işimizi kolaylaştırabilir. Nitekim tartışmalar ve olaylar, 30 Mart’ın sadece bir “yerel seçim” olmayacağını gösteriyor. Çünkü seçim formel ve informel tüm aktörlerin geleceğini belirleyecek kadar önemli.
Kanaatimce süreci sağlıklı analiz edebilmek için iki hususu dikkate almak gerekiyor. Birincisi, aktörler ve ittifak ilişkileri. İkincisi seçimin aktörlere göre değişen anlamı.
İnformel aktörler ön plana çıkarken
Önümüzdeki seçimin en ilginç yanı, informel aktörlerin tarihte hiç olmadığı kadar ön plana çıkmış olmalarıdır. Öyle ki seçimin kaderini belirleyecek ilişki, strateji ve araçlara sahipler. Siyasi partilerin informel yapılarla ilişkileri de, seçimi partiler arasındaki bir yarıştan farklı bir zemine taşımış görünüyor.
Bu bağlamda iki kategori aktörden söz edebiliriz. Bir yanda siyasi partiler var. Elbette bunlar buzdağının görünen kısmı. AK Parti, CHP, MHP ve BDP gibi. Öte yanda, seçimin kaderini belirleyecek güce sahip iki informel aktör söz konusu.
Gülen Hareketi ile PKK ikilisi, yetenek, güç, ittifak ilişkisi ve farklı stratejileri ile seçim sürecinin görünmeyen lokomotifi rolündeler.
Sözünü ettiğimiz aktörler, güçlerini artırmak ve etkili olmak amacıyla formel aktörlerle “hibrit ittifak” ilişkisi geliştirdiler. Şüphesiz en bilineni PKK, BDP ilişkisi. Emir komuta sistemine dayanan, stratejik ve tarihi arka planı olan organik bir ilişkiden söz ediyoruz.
İkincisi ise CHP ile Cemaat arasındaki organik olmayan, dönemsel ve taktiksel ilişkidir. Fazlaca dillendirilmese de “zımni” bir uzlaşmayla yürütülen bu ilişkinin en ilginç yanı, Cemaat’in “yüzyıllık yanlışlıkla” aynı parantezde buluşmasıdır.
Seçim tartışmalarının en önemli “tema” tedarikçisi Cemaat bu yeteneği ile kamuoyu algısını değiştirmede lokomotif rolü üstlenmiş durumda. Her ne kadar rolünü açıkça ilan etmese de yeteneklerini ustaca, senkronize ve hassas biçimde sergiliyor.
PKK cephesinde ise işler farklı seyrediyor. PKK, “çözüm sürecinin” sağladığı fırsat alanlarını önce seçim, ardından da “özerklik” alanına tahvil edecek biçimde çalışmalarını sürdürüyor.
Seçimin değişen anlamı
Son tahlilde seçim her aktör için farklı anlam taşıyor. Örneğin, seçim AK Parti için beka sorunu iken, CHP ve MHP için politik bir fırsat. BDP için gücün ve meşruiyetin onaylanması anlamına geliyor.
Cemaat için seçim, “stratejik kapandan” çıkış anlamı taşıyor. Müttefiki planlanan sonucu alamasa da “resmi yarışmacı” olmadığından sorumluluk üstlenmesi gerekmiyor. Üstelik küresel bir “ağ” olarak uluslararası ittifakları sayesinde, hedef küçülterek yoluna devam edebilir.
Elbette gelişmeleri belirleyecek olan sadece iç politika ve seçimler değil. Ukrayna’dan Suriye’ye, Irak’tan İran’a dengelerdeki değişim, Türkiye’nin önemini bir daha ön plana çıkartıyor. Bunun anlamını ve etkilerini de mercek altına almak gerek.