Kitaba göre S-400 gibi, pahalı ve stratejik değerde silah sistemleri bir dizi analiz ve karar süreçlerinden sonra edinilir. Bu amaçla önce güvenlik ve tehdit analizi yapılır. Eğer hesaplamalar “yüksek irtifa hava savunma” sisteminin eksikliğine işaret ediyorsa en iyilerinden bir takım temin edilir. Elbette “Herkesin var bizim de olsun” diye alınmaz. Türkiye de öyle yaptı ve söylenenlere göre en iyilerinden birisi olan S-400’ü Rusya’dan satın aldı.
Ancak yine kitaba göre iş burada bitmiyor. Çünkü belirsizliklerin hâkim olduğu günümüzün kaotik dünyasında “potansiyel tehditler” en az sizin kadar hızlı öğrenen ve kitap okuyan aktörler olarak yeni kötülükler üretebilirler.
Türkiye S-400 aldıktan sonra ulaştığı “üstün” konuma uygun olarak, politik ve stratejik pozisyonunu, taktik araçlarını gözden geçirme ve yeniden tanımlama ihtiyacı duyacaktır. Benzer şekilde, Türkiye’yi tehdit olarak görenler de S-400’ün değiştirdiği güvenlik ortamının yol açtığı korku ve güvensizlik duygusundan kurtulmanın çaresine bakmaya, yeni gelişmelere adapte olmaya çalışacaktır.
Bu durumda “tehdit”, her kimse, hem politik, hem askeri alanda farklı düzeylerde tutum değiştirebilir. Politik düzeyde “güvenlik” temelli ilişkiler ağını güçlü tutmaya ve sizin sarsılan ilişkilerinizi daha da derinleştirmeye koyulur. Bunun için siyasi, diplomatik, askeri etki yaratma çabalarını artırır. Örneğin, Türkiye’nin NATO ve Avrupa Birliği ile ilişkilerini zayıflatmak ya da F-35 projesinden çıkartılarak hava gücünü zaafa uğratmaktan büyük fayda sağlar. Bu durumda yerine ne konulacağını, nasıl konulacağını şimdiden düşünmek gerek. Ne de olsa F-35, fikrin oluşumundan bu güne yirmi beş yıl harcanan bir projeydi.
Kitap askeri alanda başkaca değişimler olabileceğini de söylüyor. Örneğin Türkiye’nin S-400 alması bir silahlanma yarışını tetikleyebilir. “Tehdit”, S-400’ün kapasitesini ve yeteneklerini bildiği için, resmi rakamlara göre set 72 füzeden oluşuyorsa, tehdit kendi taarruzi füze ve hava kuvvetleri kapasitesini artırabilir. Örneğin 150 füze edinerek S-400’ün vurma kapasitesini yarıya indirebilir.
Öte yandan, S-400’ün işlevini azaltmak için elektronik harp vasıtalarına yatırım yapabilir. Tüm bunlar sıcak ve simetrik bir karşılaşma varsayımına dayanıyor. Biliyoruz ki devletlerin bunlardan başka daha ucuz asimetrik karakterde, örtülü işlerle ilgili araç ve yöntemleri de var. İşin kötüsü, bu alanlarda S-400 işe yaramaz.
O halde, ikinci risk alanı olarak bu konulara odaklanmak gerekir. Bu alanların başında öncelikle ekonomi ve finans geliyor. Diğer konu ise, her türlü propaganda savaşına hazır olmaktan geçiyor. Ne tamamen yalana dayalı kara, ne sadece işe yarayanları seçen beyaz, tam ortadan gri propaganda için hazırlıklı olmak gerek. Rakipler S-400’leri boşa çıkartmak için “saldırılarının” ağırlık merkezini, “az maliyetli” ancak can sıkıcı sonuçlar üreten ideolojik, etnik, mezhepsel fay hatlarına kurabilirler. İşin en ilginç tarafı şu: Güvende olma hissini artırmak için alınan S-400’ün ardından oluşan yeni koşulları iyi okumak ve süreci iyi yönetmek gerekiyor. Yoksa S-400’ler güvensizliğe yol açabilir.