PKK sorunu yeni bir aşamanın eşiğine ulaşmış iken eski bir tartışma yeniden gündeme oturdu. Örgüte katılan/ kaçırılan çocuklar sorunu.
Çocuklarını örgütten kurtarmak isteyen annelerin protestoları sorunun sadece siyasi değil sosyal ve insani boyutları ile değişmekte olduğunu gösterdi. Hatta vicdani ve insani yön bir süreliğine diğerlerini gölgede bıraktı.
Siyasi ve askeri boyut
Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça PKK gerilimi tırmandırmaya devam ediyor. Şimdilik “otonomi” için gerekli adımlar atılmadığı takdirde silahlı eylemlere başlayabileceği mesajları veriyor.
Hatta daha da inandırıcı olmak için korucuları “cezalandırıyor”, yolları kesip iş makinelerini, kamyonları yakıyor. Bunu belirli bir stratejinin özenle seçilmiş taktik hamleleri olarak yapıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken zaman baskısı altında olan Başbakan Erdoğan’ın yol haritasını sekteye uğratabileceklerini göstermek istiyorlar.
Bir yandan da vatandaşa meşru otoritenin kendisi olduğunu ilan ediyor. İtaat etmelerini istiyor. Kolluğun geri çekilerek pasifleşmesini istiyor. Devlet inisiyatif kaybederken, görevliler bir sonrasını anlamakta zorlanıyor.
Öte yandan, PKK eylemlerini yoğunlaştırdıkça, örgüt dinamizmini koruyor. Kadro, milis ve sempatizanlar daha aktif olmaya başlıyor. Örgüt içi krizler ötelenirken, negatif enerji hükümete dönüyor.
Bütün bu tabloyu ellerini ovuşturarak izleyen potansiyel sponsorların ilgisi ise her geçen gün artıyor. Geldiğimiz aşamada, görüşmeler müzakereye dönüşürken hükümetin manevra alanının iyice daraldığı görülüyor. Başka bir ifadeyle artık cevap bekleyen sorular stratejik ölçektedir.
PKK’nın taktik sorunu
Böyle bir ortamda PKK saflarındaki çocukların tartışılması, annelerin protestoları örgütü zorda bırakmaya başladı. Aslında konu yeni değil. PKK’nın tarihinde çocukların çok özel bir yeri vardır. Bazen Pınarcık katliamında olduğu gibi terör eyleminin kurbanı olarak, bazen de doğrudan çatışma alanlarına sürülen “çocuk asker” olarak.
Öyle ki 1980 li yıllarda PKK tarafından uygulamaya konan “Askerlik yasası” gereği çok sayıda çocuk kaçırıldı. Bu talimatı abartan Hakkari sorumlusu (Halil Kaya) Öcalan tarafından önceleri teşvik edilirken, sonraları işe yaramayanları topladığı gerekçesiyle yerden yere vuruldu. Çocukları silah altına zorla alma işi PKK literatürüne “Kör Cemal pratiği” olarak girdi. Kör Cemal pratiği demek, çoluk çocuk demeden herkesi silahlı gruplara katmak demekti.
Uluslararası belgeler 18 yaşın altında “bir silahlı kuvvet veya grup ile bağlantılı” kişileri “çocuk asker” kabul etmektedir. Çocukların kendi isteğiyle katılmış olması örgütü sorumluluktan kurtarmıyor.
Bu durumun bir insanlık suçu olduğu, konunun “uluslararası ceza mahkemesinin yetkisine” girdiği konusunda tereddüt yok.
Bu günlerde PKK’nın taktik bir sorunla karşı karşıya olduğu görülüyor. Ancak, öğrenen bir organizasyon olarak hızla manevra yapacak sorunun tüm ağırlığından kurtulacak yeteneği de var.
Öğrenen örgüt olması gereken rakibinin ise stratejik sorunları var. Üstelik taktik hamlelerle stratejik başarı elde edilemeyeceğini öğrenmesi gerekiyor.