Libya’nın geleceğinin konuşulduğu Berlin toplantısı bitti. Toplantıya dört uluslararası örgüt ve on iki devlet katıldı. Yunanistan gibi davet edilmeyen mutsuz ülkeler ile Suudi Arabistan gibi dışişleri bakanı seviyesinde katılımcıların toplantıyı gölgelemeleri beklenmiyordu. Sonuçta 55 maddelik bir metin ortaya çıktı. Şimdi akıllarda bir dizi soru olmakla birlikte, bu aşamada, toplantıyı önemli bir gelişme olarak görmek gerekir.
Katılımcılar kalabalık ve anlaşma metni de oldukça uzun. Uzunluk sorunun önemi ve karmaşıklığıyla ilgili. Ateşkesin nasıl olacağından silah ambargosuna, dış müdahalelere son verilmesinden silahlı militanların dağıtılmasına, ekonomiden siyasi sürecin yürütülmesine kadar bir dizi konuyu kapsıyor. İmzacılar hem anlaşma metninin geleceğini hem de muhtemel gelişmeleri birbiriyle ilgili şu dört başlık çerçevesinde ele almış olmalılar.
Libya hatırı sayılır büyüklükte bir ülke. Yüzölçümü neredeyse Türkiye’nin iki buçuk katı ancak nüfusu 6.5 milyon civarında. Akdeniz’e uzunca bir kıyısı var. Kuzey-güney hattında Afrika ile Avrupa arasında geçiş kapısı durumunda. Bu mülteci sorunundan terörizme kadar bir dizi sorun Libya’yı gündeme taşıyor. Doğu-batı hattında ise, radikal gelişmelerden kaygılanan Mısır ile Cezayir ve Tunus’a komşu. Libya doğal kaynaklar bakımından da oldukça zengin. Petrol ve doğal gaz varlığı sadece Akdeniz’deki komşularının değil, ilgili tüm devletlerin ve şirketlerin iştahını kabartıyor.
Arap Baharı ile başlayan kaos ve iç savaş, ülkenin zenginliğini tüketmeye, istikrarsızlık ve umutsuzluk yaratmaya devam ediyor. Ülkenin parçalı ve birbirinden uzak sosyal dokusu, otonomiye yatkın siyasi kültürü, kurumlardan yoksun zayıf devlet geleneği istikrarsızlık üzerinde çarpan etkisi yaratıyor. Devam eden çatışmaların asimetrik karakteri ve vekâlet savaşlarına dönüşen mücadelenin ise kısa sürede sonlanması zor.
Dahası, Libya’daki gelişmelere müdahil olan ülkelerin, şirketlerin çokluğu da önemli bir sorun. Üstelik ülkeler, sadece Libya’daki çıkarları bağlamında değil, genel politikalarındaki anlaşmazlıkları da Libya’ya taşımış görünüyorlar. Avrupa Birliği Libya konusunda kafa karışıklığı yaşarken, Rusya, Suriye sonrası Akdeniz’de ele geçirdiği yeni fırsatı sonuna kadar değerlendirme çabalarını sürdürüyor.
Berlin’de imzalanan belge, Libya’da etkin iki otoritenin askeri pozisyonlarını muhafaza etmelerini salık veriyor. Ardından da diplomatik görüşmeler gündeme gelecek. Bu yaklaşımın başarılı olma garantisi elbette yok. Ancak böyle bir belgenin elde olması Türkiye’nin tezleri için olumlu bir gelişme. Nitekim askeri anlamda daha avantajlı konumda olan Hafter, şimdilik, hareketsiz kalmak zorunda. Ancak “kalıcı güven” inşa edilinceye kadar barışın pamuk ipliğine bağlı olduğu unutulmamalı ve her ihtimal değerlendirilmeli.