TSK, 15 Ağustos günü Milli İstihbarat Başkanlığı ile birlikte Irak/Sincar bölgesinde bir operasyon gerçekleşti-rildiğini bildirdi. Operasyon sonucu PKK’nın Sincar sorumlusu İsmail Özden ile bazı teröristler araçlarında vuruldular. Aslında hemen her gün açıklamanın benzerlerine medyada rastlamak mümkün. Özellikle de lider kadroların “etkisiz hale getirildiği” günlerde. Ancak bu sefer yapılan operasyonu diğerlerinden ayıran bazı özellikler dikkat çekiyor.
Terörle mücadele yürüten sınırlı sayıda ülke, sabit veya hareketli terör hedeflerini uzak mesafeden etkisiz hale getirebiliyor. Bunu uçak, helikopter, füze, topçu veya SİHA (silahlı insansız hava araçları) ile gerçekleştiriyor. Örneğin, İsrail bu yöntemi ilk defa 14 Şubat 1991’de başardı ve etkili sonuç aldı. İHA ile gerçek zamanlı istihbarat üretilirken, Apache savaş helikopterinin ateşlediği Hellfire füzesiyle beş araçtan oluşan hareket halindeki bir konvoyu vurdu. Operasyonun icra biçimi ve sonuçları başta ABD olmak üzere “terörle mücadele eden” tüm ülkelerin dikkatini çekti. Bu hadiseden sonra sınırlı sayıda ülke yeni teknikler, yöntemler geliştirdiler. Ancak iş, söz konusu teknoloji ve bilgiyi paylaşmaya geldiğinde hiçbiri buna fazlaca istekli olmadılar.
TSK’nın açıkladığı operasyon haberini, bu tarihsel tecrübeyle beraber ele aldığımızda, Türkiye’nin geçen sürede ciddi mesafe kat ettiğini söyleyebiliriz. Gerçekten de, sabit veya hareketli, nispeten küçük terör hedeflerini vurabilmek birçok alanda eş zamanlı, yetenek ve kapasite sahibi olmayı gerektiriyor. Üstelik operasyonu yabancı bir ülkede yaptığınızda konu daha da karmaşık hale gelmektedir.
İşin önemini kavramak için ilk olarak istihbarattan söz etmeliyiz. Operasyonu başlatan, kaliteli, gerçek zamanlı istihbarattır. Nitekim açıklamada Milli İstihbarat Başkanlığı’na vurgu yapılması bunun göstergesidir. Gerçek zamanlı veri toplayabilmek, bunu işleyerek, hızla istihbarata dönüştürebilmek ve icracı birimlerle paylaşmak, harekete geçmek, “terörist hedefi cezalandırma” taktiğinin olmazsa olmazıdır. Sabit, fiziki bir hedeften söz etmiyoruz. Bu amaçla veriler teknik araçlarla (İHA, uçak, uydu, sinyal) toplanabileceği gibi, sahadaki insan faaliyetleriyle de sağlanabilir. İstihbaratın alınmasını takip eden süreç bir dizi teknik, askeri, idari, hukuki, siyasi prosedürün hızla yerine getirilmesini gerektirir.
Operasyonun başarısı, çeşitli mahfillerde farklı endişeye, bazılarında ise derin bir meraka neden olacaktır. Nitekim PKK ve benzeri terör örgütleri, güvenlik güçlerinin her geçen gün artan “sürpriz yapma” kapasitesini daha fazla hissedeceklerdir. PKK’nın “sürekli kaçmak zorunda kalan ava dönüşmesi” onu yorgun düşürecektir. Elbette bu devlet için kesin sonuçlu başarının garantisi değildir. Bundan sonra yapılması gereken, başarının üzerine stratejiyi gözden geçirmek ve yeni taktikler geliştirmektir. Bu süreçte bazı “devletlerin” ise politik, ticari, askeri ve teknik nedenlerle hazımsızlık çekeceklerini unutmamak gerekir.