Terör örgütü lideri Öcalan, sekiz yıldan sonra, cezasını çektiği İmralı Cezaevi’nde önce avukatları, ardından da ailesiyle görüşmeye başladı. Görüşme izni birbiriyle uyumlu olmayan gelişmelere denk geldi. Bir yandan, ABD ile PYD kontrolündeki Fırat’ın doğusunda kurulması öngörülen “güvenli bölge” müzakereleri yürütülüyor. Bu çerçevede YPG’nin tutum değiştirmesi için Kandil’in, Kandil üzerinde de Öcalan’ın gücü biliniyor. Öte yandan, PKK fırsat buldukça Fırat’ın batısında terör eylemlerine devam ediyor. Dahası, TSK, PKK için oldukça önemli bir bölgede, Kuzey Irak/Hakurk’ta “Pençe” harekâtını yürütüyor.
Hem polisiye, hem askeri, hem de diplomatik ve siyasi gelişmelere bakınca, buz dağının görünen/görünmeyen kısımlarında oldukça ilginç bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz açık. Aynı zaman diliminde, aynı aktörlerin çelişkili gibi görünen tutumları ve hamleleri bize bunu söyletiyor olsa da benzer gelişmelere pek yabancı değiliz. Nitekim, PKK’nın örgütsel kültürü, yakın tarih ve geçmiş tecrübeler tüm bunları bir çelişki gibi görmememiz gerektiğini söylüyor. Öyle olsa da Öcalan’ın açıklamalarından bazıları dikkat çekici.
Görüşmeciler Öcalan’ın “geleneksel” hale gelen siyasi mesajlarını ardı ardına sıraladılar. İçerik bize Öcalan’ın nerede durduğunu, kabullerini, kendisi için hayati konuların neler olduğunu, beklentilerini, niyetlerini anlamamızı sağlıyor. Örneğin Öcalan’ın medyaya yansıyan son açıklamasına göre, “hem devlet hem de PKK’nın çözüme dair yeni yöntemler geliştirmesi gerektiğini” söylemiş. Öcalan’ın, “Türk devletinin imha ve savaş politikasıyla bir sonuç alamayacağını, bu nedenle de yeni bir yönteme ihtiyaç olduğunu” eklediği görülüyor. Yine, “Ölümler üzerinden bir çözüm bulunamaz. Sorunun çözümüne dönük, onurlu bir barışa gidecek yöntemler geliştirilmeli. İmha politikalarıyla bir çözüm bulunamaz” değerlendirme-sini ilave etmiş.
Açıklamaları-nda Öcalan’ın sadece “yönteme” odaklanması bilinçli bir seçim. Bu çerçevede iki konuya işaret ediyor. Birincisi, Öcalan’ın zihninde politik “hedefe” dair hiç tereddüt olmadığını görüyoruz. Ne istediğini gayet net biliyor. Fakat bunu kamuoyuyla açıkça paylaşmıyor. Başka bir ifadeyle, Türkiye nasıl bir “modele” dönüşürse nihai hedef gerçekleşmiş olur. Bunu açıklamak yerine işi Öcalan işi “demokrasiye” bağlayarak geçiştiriyor.
İkincisi, Öcalan, zihnindeki “siyasi hedefin” devlet tarafından uygulanan stratejilerle engellenemeyeceğinden o kadar emin ki gelin yöntemi tartışalım diyor. Siyasi hedefini perdelerken “yöntemi” tartışmaya açıyor.
Böylece bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyor. Bir yandan, kendisinin devlet için tanımladığı yöntemin hiçbir işe yaramayacağı tezini hem devlete hem de kamuoyuna kabul ettirme derdinde. Öte yandan, “devlete yöntem değişikliği tavsiyesi” militanlarına verilmiş, bir “Başarılısınız, bildiğiniz yolda devam” talimatı içeriyor.
Kırk yıldan sonra, meseleyi Öcalan’ın yönlendirdiği “yöntem” üzerinden tartışmayı bir yana bırakarak, “siyasi hedef” bağlamında ele almanın zamanı geldi geçiyor. Eğer hedefin ne olduğunu doğru ve net anlayabilirsek, Öcalan’ın sabırsızlıkla tavsiye/umut ettiği yöntem konusuna da açıklık getirebiliriz. Bu nedenle, Öcalan her açıklamasında “hedefi” demokrasiyle kamufle ederken muğlak, yöntemi ise mevcut olanın işe yaramayacağını ilanla “dolaylı” ortaya koyuyor.