FETÖ lideri Türk-Amerikan ilişkilerine zarar vermeye devam ediyor. Bu gidişle daha da zarar verecek gibi görünüyor. ABD, idari işlem yapmak yerine hukuki tarafı öne çıkararak sorunun çözümün zamana yayıyor. Sonuçta Gülen’in iadesi zaman alacak.
Bu tablo, hızlı sonuç almak isteyen Türk hükümetini kızdırıyor. Türk halkının çoğunluğunun da aynı fikirde olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik Gülen ABD’de ikamet ettikçe “darbe girişiminde CIA’nın rolü”ne dair iddialar havada uçuşmaya devam edecek. Özellikle darbenin arkasında kim var sorusuna cevap ararken. Tam da bu noktada soruna başka bir pencereden bakmamız mümkün.
Soru şu: Gülen’in Türkiye’ye iade edilmesi iyi bir fikir mi? Varsayalım ki tüm işlemler tamamlandı ve Gülen iade edildi. Ya da Gülen hayatını, ocağını söndürdüğü insanlar nedeniyle nedamet duydu, vicdan azabına dayanamadı ve kendi iradesiyle Türkiye’ye geldi. Teslim oldu.
Bu durumda Gülen yargılanır, suçlu bulunursa cezasını çekmek için hapishaneye konulur. Onun gibi yaşlı ve çeşitli hastalılıklardan muzdarip birisinin hapishane şartlarında uzun süre yaşaması zayıf bir ihtimal olacaktır. Ancak hapiste ölmesi halinde, kısa sürede “mehdi” mertebesine çıkarılacağı kesin. “Altın nesiller”, rüyalarla desteklemiş menkıbelerle mehdinin mirasını geleceğe taşımaya girişeceklerdir.
Üstelik, hareketin lideri her şeye rağmen ülkeye dönerek “sorumlu” davranmış, “erdemli” bir tavır sergilemiş sayılacaktır. Ayrıca hapishanede ölümü halinde, bunun devlet tarafından işlenmiş bir “cinayet” olduğu iddiası yıllarca dillendirilecektir.
Elbette bütün bunlar uzak ihtimal. Nedeni ise basit. Birincisi, Gülen’in etrafında yer alan birinci halkadaki suç ortağı “politbüro” üyeleri onun kendiliğinden dönüşüne izin vermeyeceklerdir. Onların ABD ve başka yerlerdeki hayatları, geçimleri Gülen’i ellerinde “rehin” tutmalarına bağlıdır. İkincisi, başkalarının hayatını kolayca hiçe sayan, pusu ve kumpas kültürünü içselleştiren Gülen, asla böyle bir cesaret ve ahlaki tutum sergileyemez.
İkinci ihtimal, ABD’nin Gülen’i vermemesi ya da iade sürecinin uzaması nedeniyle eceliyle bu ülkede ölümüdür. Mehdi inancıyla iç içe girmiş dini bir harekete liderlik eden birisinin, onu “ılımlı İslam” olarak tanımlayan ABD’de ölmesi, bu markanın başına gelebilecek en büyük felakettir. Diğer felaket ise 15 Temmuz kalkışmasının zaten Gülen ABD bulunduğu sırada yaşanmış olmasıdır. Bu sayede Türk halkının zihninde “kukla” olduğuna dair bir algı oluştu. Bu algıyı muhafaza etmek, takipçilerini etkilemek isteyenler için doğru seçenek olabilir.
Sonuçta, Gülen’in ABD’de kalması, kamuoyunun genel kanaatinde yer bulan “CIA’nın gölgesinde” ömrünü tamamlaması, ilginç bir seçenek olabilir. Kitap der ki asimetrik mücadelede “bazen hiçbir şey yapmamak en iyi seçeneklerden biri” olabilir.