Günümüz dünya-sının siyasi, ekonomik, güvenlik sorunları ve çözümü sadece bir ülkeyle sınırlı değil. Ekonomik krizlerden terörizme, mülteci sorunundan radikal dini hareketlere kadar geniş bir yelpazeden söz ediyoruz.
Eğer FETÖ gibi erken bir tarihte küreselleşmiş, bu bağlamda strateji, eleman, ilişki ve ağ kurmayı başarmış bir örgütle mücadele ediyorsanız söz konusu kuraldan bağımsız davranamazsınız. Fikirlerinizi, çabalarınızı, gücünüzü coğrafi sınırlarınızın ötesine taşımak zorundasınız. Ancak, halkınızı ikna için kullandığınız argümanların, araçların ve stratejilerin çoğu zaman yurtdışında işe yaramadığını unutmamanız gerekir.
FETÖ, benzerleri gibi, küreselleşmenin fırsat alanlarını, devlet imkânlarıyla birleştirerek, ABD, Kanada, Belçika ve Avustralya’da etkili ağlar inşa etti. Çeşitli sosyal, siyasi, ekonomik ve dini yapılar kurdu. Ancak, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası FETÖ üyelerinin çok ciddi meşruiyet, ahlak ve ekonomik kriz yaşadıkları muhakkak. Bu krizle yüzleşen insanların, içinde bulundukları ikilemden faydalanılacak fikirler geliştirmek mücadele için uygun olabilir. Liderlerinin “fantezileri” uğruna her şeyini kaybedenlerin hıncını Türkiye aleyhtarları yaparak almalarına fırsat vermemek gerekir.
FETÖ’nün 15 Temmuz darbesiyle ilişkisi izah edilirken uluslararası alanda şunlara dikkate etmek gerekir. Öncelikle örgütün “siyasi bir hareket olduğu”, iktidarı devirmek için şiddete başvurmaktan çekinmediği ortada.
Bu çerçevede, dış kamuoyu hukuki “verilerle” ikna edilebilir. İç kamuoyu için, gizemli itirafçılar, heyecanlı, acayip anılar, savcılık ifadeleri, televizyon programları yeterli olabilir. Ya da FETÖ’nün PKK terör örgütüyle ilişkileri, DAEŞ’i nasıl harekete geçirdiği gibi iddialar iç kamuoyunca satın alınabilir. Oysa dış kamuoyu bunlara itibar etmez. Tersine, bu söylemler devletin elini zayıflatır. Nitekim FETÖ lideri de bu iddialar üzerinden yavaş yavaş kendisini “hukuk arayan muhalefet” lideri gibi konumlandırmaya çalışmaktadır.
Çok sayıda insanın hayatına mal olan, ocağını söndüren “darbe girişiminden” söz ediyoruz. Bu bile tek başına ciddi bir veridir. Bu veriyi, askeri arazilerin geleceği, rant hikâyeleri, memuriyetten atılan FETÖ’cülerin yerine kimin nasıl alınacağı düzeyine de tartışmak tüm çaba ve iddialara hasar verecektir. FETÖ ile ilgili konularda konuşan siyasilerin, bürokratların kullandığı dil ve kavramlara özen göstermeleri gerekir. Bu dil mutlaka ”hukuki” kavramlardan oluşmalı. Aksi takdirde FETÖ, geçmişte “perişan ettiği” hukukun arkasına sığınıp, ülkede hukuk olmadığı tezini işleyerek gündem saptırmayı sürdürecektir.
FETÖ’nün yurtdışında anlatılabilmesi, örgütün evrensel bir dille yazılıp çizilmesi, akademik ölçekle ortaya konulmasına bağlıdır. Ne yazık ki var olanlar, yazılanlar örgütün gösterdiği ya da yazarların görebildikleriyle sınırlı. Örgütün karanlık yüzünün ise geri planda kaldığı unutulmamalı.