Kanlı darbe girişimi kitlelerin zihninde FETÖ’ye dair algıyı farklı bir boyuta taşıdı. Var olan tereddütler ortadan kalktı. Örgütün terörist sıfatını hak ettiği konusunda artık şüphe yok. Çünkü zor ve şiddet kullanarak hükümeti ve kamuoyunun siyasi tutumunu değiştirmeyi deneyerek terörizmin az çok kabul görmüş tarifi kapsamına girdi.
FETÖ ile mücadelenin başarısı üç koşula bağlı. Lider, iyi kadrolar ve strateji. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, liderlik konusunda üstüne düşeni fazlasıyla yerine getiriyor. Kadro ise her zamanki gibi Türkiye’nin geleneksel sorunu olmaya devam ediyor.
Ancak bir stratejinin olduğu tartışmalı. Bir strateji belirlenecekse, ilk koşulu, hukukun içinde kalan yöntem ve araçlara dayanması olmalı. Nitekim devlet ile terörist arasındaki en büyük fark, devletin hukukun içinde hareket etmesi, teröristin ise doğası gereği hukuk dışı uygulamalara itibar etmesidir. Örgütün küresel ölçekte faaliyet gösterdiği dikkate alınarak yurtiçinde ve yurtdışında farklı strateji ve araçlara ihtiyaç olduğu göz ardı edilmemeli.
FETÖ ile mücadele stratejisi iki bölümden oluşmalı. İlk bölüm, örgüt üyelerine “meşruiyet” ve aidiyet duygusu sağlayan “ideolojik” mimarinin sakatlığını gözler önüne sermeyi amaçlamalı. FETÖ’nün söylem ve iddialarının dini/İslami açıdan yanlış olduğunu, gayretlerinin dini değil, siyasi olduğunu ve iktidar hırsıyla hareket edildiğini işlemek gerekir. Bu çerçevede sorumluluk daha çok ilahiyatçılara, Diyanet İşleri Başkanlığı’na ve siyaset bilimcilere düşmektedir.
İkinci mücadele alanı, FETÖ gibi örgütlerin temelini oluşturan insan ve finansal kaynakların kontrol altına alınmasıdır. FETÖ’ya güç sağlayan toplum/devlet/siyaset/ekonomi alanlarında inşa ettiği “ağ”dır. Bu ağların FETÖ ile ideolojik ilgisi olmayan insanları bile mıknatıs gibi kendisine çektiğini biliyoruz. Bu nedenle “ağları” çözecek tedbirler almak, örgüt yapısını iyi analiz etmek gerekir.
FETÖ, Soğuk Savaş döneminin geleneksel katı hiyerarşik terör örgütlerine benzer bir yapıya sahip. Bir manada, Marksist örgütlerin çelik disiplinli, kompartımanlara ayrılmış, mesleklere, coğrafyaya göre yatay ve dikey örgütlenmiş tipik “cephe” örgütü taklidinden başka bir şey değil.
Bu açıdan mensuplarını dört katmanlı piramidal bir yapı olarak görebiliriz. Birinci katman tepe yöneticilerden, ideologlardan oluşmakta ve mutlaka hukuki müeyyideyle yüzleşmeliler. İkinci katman yine benzer özellikte olan sahada ki profesyonel yöneticilerdir. Üçüncü katman ise sempatizanlardan oluşmaktadır. Son katman ise potansiyel insan havuzudur. Son iki katmanda yer alanların örgütten ayrılmalarını teşvik edecek tedbirler almak ve topluma kazandırmak esas olmalı.
Bu amaçla farklı disiplinden gelen uzmanlar birlikte çalışarak strateji geliştirmeli, uygulamaları dikkatle izlemeli, mağduriyet yaratılmasına mani olunmalı. Örgütle farklı ilişkisi olan herkes aynı muameleye tabi tutulmamalı. Örgütün finans kaynakları da kurutulmalı.
Günün sonunda bu insanlarda Türk vatandaşı ve birlikte yaşayacağız. Bu nedenle onları kazanmaya, gittikleri yanlış yoldan ayrılmaya ikna etmeliyiz. Aksi takdirde on yıllar boyunca devam edecek siyasi, hukuki, psikolojik, vicdani ve ahlaki sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz.