FETÖ’nün kanlı darbe girişimi “istihbarat” sorununu yeniden gündeme taşıdı. Darbenin hazırlık safhasına, krizin yönetilmesine ve olabileceklere dair kaliteli ve yeterli istihbaratın üretilmediği/üretilemediğinden ilgililer şikâyetçi. Nitekim Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ve Başbakan Yıldırım da aynı konuya dikkat çektiler.
İstihbarat örgütlerinin varlık nedeni karar alıcıları “stratejik sürprizlerden” korumaktır. Aynı zamanda siyasi, askeri, diplomatik, ekonomik konularda en doğru kararları almak için ihtiyaç duyulan işlenmiş bilgiyi zamanında üretmektir. Maalesef, 15 Temmuz, sadece siyasi karar alıcılar için değil istihbaratçıların kendileri için de “sürpriz” oldu.
Sonuçta, istihbarat örgütlerinin tehdit belirleme, toplama, işleme, analiz, dağıtım, geri besleme ve denetim konularında ciddi sorunlarının olduğu ortada. Bu nedenle hükümetin, MİT, Polis ve Jandarma istihbaratını bir çatı altında toplayacağı ve Cumhurbaşkanlığı’na bağlayacağı konuşuluyor.
Yıllardır TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü ile Güvenlik Çalışmaları Yüksek Lisans programında istihbarat dersleri veriyorum. Farklı bölümlerden bu dersi alan öğrencilere istihbaratın, vurdulu kırdılı maceraların yaşandığı, komplo teorileri ve dedikoduyla yürütülen “gizemli” bir dünya olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Bu alan, fen, mühendislik ve sosyal bilimlerinin ittifakıyla oluşan melez bir “disiplin.” Üstelik sadece devletin değil, özel sektörün de ihtiyaç duyduğu bir alan.
Kitap, benzer sorunları yaşamak istemeyenlere bazı tavsiyelerde bulunuyor. Sınırların ortadan kalktığı, küreselleşen, dijitalleşen dünyada istihbarat üretme sorumluluğunu, idari kaygılarla çizilmiş ve çoğunlukla mülki idare amirleri ilgilendiren “coğrafi, mülki, siyasi sınırlar” arasına hapsetmek, bölmek iyi bir fikir olmayabilir.
Diğer konu, “istihbaratın siyasallaşmasıdır”. FETÖ terör örgütüyle ilgili davalarda bunun çarpıcı örneklerini görüyoruz. Siyasallaşma, profesyonelliği öldürürken, liyakati kapı dışarı eder. Siyasi otorite bir süre gerçekler yerine kendisini mutlu edecek söylemleri, senaryoları dinler. Oysa mutluluk hali sürekli olamaz ve acı bir “stratejik sürprizle” karşılaşınca sona erer.
Serin salonlarda sunumu yapılan havalı, renkli “kuruluş şemaları”, kâğıt üzerine çizilmiş kutucuklar, oklar, işaretler karar vermek için çok cazip gelebilir. Bir an sorunların çözüldüğü hissi de yaratabilir. Oysa önemli olan kuruluş şemaları değil, kaliteli ve yetişmiş ”insandır”. Veri bombardımanın yaşandığı, her şeyin hızla tarih olduğu, tehditlerin çeşitlendiği, sorunların derinleştiği bu karmaşık ağlar dünyasında istihbarat üretecek nitelikli insanlardan söz ediyoruz.
Sonuçta, insan sermayesini, kalitesini artıracak bir düzen kurmanın gerekliliği ortada. Kanun Hükmünde Kararname, mutlaka üniversite seviyesinde bir “Milli istihbarat Akademisi/Üniversitesi” kurmalı. Yüksek lisans seviyesinde eğitim, yabancı dil eğitimi, istihbaratın düzeyine, ihtiyaca göre şekillenen modüler eğitimler sunabilmeli. TSK, Jandarma, Emniyet, MİT, Dışişleri, Ekonomi Bakanlığı, Enerji Yönetimi, özel sektör için ortak istihbarat kültürü oluşturabilmeli. Sadece taktik alanda değil, stratejik ölçekte ve istihbarat dünyasının entelektüel tartışmalarına yer veren, fikirleri çalışanlarına mal eden bir sistem kurulmalı. Aksi takdirde, yeni teşkilat şemaları çizer dururuz.