Başbakan Erdoğan “demokratikleşme paketi”ni açıkladı. Hükümete göre bu ilk değildi ve sonuncu da olmayacaktı. Farklı kesimlere hitap eden paketten öncelikli beklenti PKK’nın yeniden silahlı şiddete dönüşüne engel olmasıydı.
PKK, “askeri eylemler”ine aylar önce ara vermesine rağmen zaman zaman hükümeti tehdit etmeyi sürdürdü. Sizler bu yazıyı okurken PKK da “demokrasi paketi” konusundaki “resmi” görüşünü açıklamış olacak. Yine hükümeti eleştirecek ve bedel ödetme cümleleri içeren tehdit açıklamaları yapacak.
Tarafların politik hedefi
Bir yanda hükümetin çabaları, demokratik paket açıklamaları, öte yandan PKK’nın “tehdit” dolu “barış”, “demokrasi” taleplerine karşılık verilmediği iddiaları olan bitenleri anlamamızı zorlaştırıyor. Bu çerçevede demokratikleşme paketinin önemi, ancak günlük tartışmaların dışına çıkarak ele almakla anlaşılabilir.
PKK Kürtlerin tamamını temsil ettiğini farz ediyor. Türkiye topraklarında bir Kürt devleti kurma fikrinden de vazgeçmiş gibi görünmüyor. Ancak zamanın ruhu onu da değişime zorlamaktadır. PKK’nın, hayaller, talepler, arzular ile gücünün sınırları ve demokratik değerler arasındaki ilişkiyi öğrenmesi gerekiyor.
Yıllar içinde PKK’nın “büyük stratejisi” değişime uğradı. Örgüt, 1978-1995 arasında organize, uzatılmış, askeri-politik bir ayaklanma stratejisi izledi. Devletin meşruiyetini zayıflatmayı, yok etmeyi amaçladı. Paralel iktidar inşa ederek Türkiye’nin bir bölgesinde devlet olmayı hedefledi. Kısaca konvansiyonel bir askeri zaferin ardından hedefine ulaşmayı umdu.
Bunun mümkün olmadığını gören Öcalan, 1995’te “büyük stratejisini” değiştirdi. Bu defa önce ulus, sonra devlet inşa stratejini uygulamaya koydu. Bir yandan demokratik özgürlük alanını suiistimal ederken, bir yandan da şiddeti/terör kullandı. Hükümeti yıpratmaya, halk üzerinde sosyal kontrol sağlamaya çalıştı. O günden beri de bu yolu izliyor.
Süreklilik ve değişim
Devletin “büyük stratejileri” ise oldukça dalgalı bir seyir izledi. Terörist merkezli mücadeleden, vukuat-ı adiyeye, oradan egemenliği paylaşmaya yönelik “mahcup pazarlık” sürecine savruldu. Ardından, 1993-1998, PKK’yı askeri güç kullanarak dönüştürmeye girişti. Bu tarihten sonra da biraz mahcup ve yeterince hızlı olmasa da egemenliği paylaşma arayışını sürdürüyor.
Paketin düzenlemeyi vaat ettiği hususlar siyaseten elbette önemli. Ancak başarısı PKK’nın, başka bir ifade ile Öcalan’ın tutumunu etkileme gücüne de bağlı.
Ne yazık ki demokratik sistemlerde hükümetlerin öncelikleri, yöntemleri ve zaman faktörüne bakışları onları yasadışı örgütler karşısında sınırlandırıyor. Çünkü hükümet bir yandan demokratik kurallar çerçevesinde rakip partilerle mücadele ederken, bir yandan da şiddeti/terörü olağan araçmış gibi kullanan PKK ile baş etmeye çalıştı/çalışıyor. Erdoğan “halk” merkezli strateji izleyerek sorunun karakterini yasal, ekonomik, sosyal politikalar aracılığıyla değiştirmeye çabalıyor. PKK ise sadece talep etmenin, tehdit etmenin ve zorlamanın rahatlığını yaşıyor.