Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Avrupa Parla-mentosu seçimleri 22-25 Mayıs 2014 tarihleri arasında 28 Avrupa Birliği üyesi ülkede gerçekleştirildi.
Katılımın çok düşük olduğu seçimin sonuçları da oldukça şaşırtıcıydı. Çünkü Avrupa Birliği karşıtı aşırı sağ ve radikal sol partiler İngiltere, Fransa, Yunanistan ve Danimarka’da büyük başarı kazandılar. Avrupa Parlamentosu’nda çoğunluk merkez sağ ve sol grupların hâkimiyetinde olmasına rağmen, şimdi çok daha güçlü bir AB karşıtı blok parlamentoya girmiş bulunuyor.
Neden böyle oldu?
AB’nin geleceğinden kaygılananlar sonuçlar üzerinde kafa yormaya devam ediyor. Aslında sebepler açık.
Avrupa Birliği, 2008 ekonomik krizinin etkilerini yaşıyor ve işe yarar bir çözüm de üretilmiş değil. Nitekim her bir ülkenin sorunla baş etme kapasitesinin farklılığı seçim aracılığıyla parlamentoya yansımış durumda. Ekonomik kriz geleneksel partilere reaksiyonu tetikledi ve onları geri plana itti.
Ekonomik krizle tahkim edilmiş göçmen karşıtlığı, tepkinin bir diğer nedeni olarak görülebilir. Nitekim Kuzey Afrika’da yaşanan olumsuzluklar, Arap Baharı’nın neden olduğu güvenlik/siyasi/sosyal sonuçlar Avrupa’ya yasadışı göçü tetiklerken korkuların da artmasına neden oldu. Yabancı düşmanlığı kendisine uygun bir vasat buldu. Bu durumun sandığa yansıdığını görebiliyoruz.
Seçmen davranışında etkili olan bir diğer psikolojik motivasyon ise seçmen kendi ülkesinde hükümeti cezalandırmaktansa daha az risk içeren AP üzerinden mesaj göndermeyi tercih etti. Bu durum hükümetleri elbette etkileyecektir.
Avrupa’da etkisi ne olur?
İç politika bir yana, seçim sonuçlarının dış politikaya iki önemli etkisi görülebilir. İlki, AB kendi iç sorunlarına odaklanabilir. Zaten işlerin yavaş yürümesinden mustarip olan birlik, yeni zorluklar yaşayabilir.
Öte yandan, parlamentodaki yeni kompozisyon, AB ”gücünün” azaldığı algısına neden olabilir. Yeni politik resim netlik kazanıncaya kadar bir yandan müttefikler, öte yandan Rusya gibi potansiyel gerilim nedeni olan aktörlerin AB’ye verdiği ağırlık da değişecektir.
Kaldı ki Rusya ile yaşanan Ukrayna krizi, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da devam eden değişimin yol açtığı kaos AB’nin yeterince enerjisini emiyordu.
ABD’nin Çin’le giderek belirginleşen rekabet stratejisinin temel öğelerinden biri olan ”Transatlantik Ticaret ve Yatırım İşbirliği Ortaklığı” girişimi de bu gelişmelerden olumsuz etkilenebilir. Enerji politikaları da dikkate alındığında işlerin bir hayli zor olduğu görülüyor.
Türkiye-AB ilişkisi
Yeni parlamento kompozisyonunda Türkiye karşıtı olanları etkinliğinin bir hayli arttığını görüyoruz. Nitekim seçim kampanyalarında Türkiye’nin üyeliğine karşı olduklarını da gizlemediler. Her ne kadar üyelik müzakerelerinde üye ülkelerin karar verici, yürütme organı olan Avrupa Konseyi belirleyici olsa da bu durum yine de Türkiye’yi olumsuz etkileyecektir.
Bu günlerde Türkiye-AB ilişkilerinin kritik bir aşamaya geldiğini söyleyebiliriz. Türk iç politikasındaki gelişmeler de dikkate alındığında, bir yandan AB’nin Türkiye üzerindeki etkisi zayıflarken, öte yanda AB’nin Türkiye’yi tam üye olarak alma arzusunun da dibe vurduğu bir döneme girildiği görülüyor.