Geçenlerde bindiğim taksinin şoförüyle sohbet ederken şöyle dedi: “Her sabah uyandığımda her şeye rağmen pozitif olmaya, hayata devam etmeye, kendimi güne motive etmeye çalışıyorum. Ama birkaç müşteriden sonra ne motivasyon kalıyor, ne pozitiflik. Herkesin morali yerlerde”...
Hemen ertesinde ise Elazığ depremi oldu. Beterin de beteri yaşandı memlekette...
Orada bir sürü insanımız canından olmuşken, hayatta kalanlar yakınlarını kaybetmiş, aileler yok olmuşken, gel de hayata hiçbir şey olmamış gibi devam et! Ha edenler de yok değil, bazıları ne gazete okuyor ne ülkede ve dünyada olanları takip ediyor, sadece kendi küçük dünyalarında yaşıyorlar. Deprem felaketi yaşanmışken sosyal medyada güllük gülistanlık paylaşımlar yapabiliyorlar mesela. Gülmeye, eğlenmeye veya gezmeye devam edebiliyorlar. Kimsenin nasıl davranacağına da karışacak halimiz yok ama böyle hassas dönemlerde en azından cümle aleme duyurmadan keyif yapmalarının beklenmesi de normal, öyle değil mi?
Özellikle ünlü isimler böyle dönemlerde daha dikkatli
Pencereden kafanı uzatsan burnun sızlıyor, son günlerde öyle bastırdı soğuklar. Hepimiz evlerimizde sıcak sıcak otururken, İstanbul’un
ormanlarında tam anlamıyla can pazarı yaşanıyor. Sosyal medyada, gazetelerde ve son olarak televizyondaki haber bültenlerinde bu konu gündeme getirilse de henüz çözüm namına hiçbir hareket görmedik. Silivri ve Çatalca’da ormanlık alana bırakılan yüzlerce köpek gibi, Beykoz Ormanları’nda da aralarında minicik yavruların olduğu bin 500 köpek yaşam mücadelesi veriyor. Ben Beykoz’da oturduğum ve annem diğer hayvanseverlerle aktif olarak çalıştığı için buranın durumunu iyi biliyorum.
Uzun zamandır kapalı tutulan Beykoz Barınağı’nın yenilenmeden önce kışı geçirmek için açılması adına çok mücadele ettiler. En azından hayvanlar içeri doluşup, soğuktan korunabileceklerdi. Ancak kapıları açılmadığı gibi birkaç gün önce yıkıldı. Üstelik yıkımın ardından kalan paslı çivilerle dolu inşaat molozları da öylece bırakıldığı için hayvanlar
Türkiye’nin bir dönemine damga vuran gazinoları hep çok merak etmişimdir, o şaşaalı günleri görmek isterdim doğrusu. Gazino hayatına şahit olanlardan dinlediğim kadarıyla yetinirken, Büyük Kulüp’te efsane bir kadroyla gerçekleşen ‘Aile Gazinosu’ gecesi beni çok heyecanlandırdı. Mekan ve T şeklindeki sahne, gerçek gazino havasında çok şık tasarlanmıştı. Görevli ve garsonların giyimlerine, masaları dolaşarak gül satanlara, hatta tuvaletlerin önünde kolonya dağıtan kadına kadar her detay titizlikle düşünülmüştü. Geceye katılan herkes aynen eskilerde olduğu gibi son derece şıktı.
Programın başlamasıyla dev salondaki kalabalık, müzik tarihine geçmiş şarkıları hep bir ağızdan söylemeye başladık. Funda, İskender Doğan, Rana Alagöz, Ersan Erdura, Hilal Özdemir, Semiha Yankı, Gülden Karaböcek ve Seyyal Taner’in müthiş performanslarıyla adeta mest olduk. Efsaneler geçidi bu olsa gerek! Bazı sanatçılarımız o eski günlere duydukları özlemi ve kendilerini Maksim’de hissettiklerini
Teknolojiyle birlikte hayatımıza yeni yeni ünlü olma, tehdit ve intikam yolları giriyor günden güne... Özellikle ünlü isimler için epey korkutucu çünkü şöhretleri sebebiyle kullanılıyorlar. Sosyal medyada birçok futbolcunun kadınlara attıkları mesajların ifşa edildiğini gördük, son zamanlarda Rafet El Roman’ın başına geldi, şimdi de oyuncu Kubilay Aka, aynı kişilik hakkı ihlalini yaşıyor. Üstelik sosyal medya üzerinden mesajlaştığı ve sanıyorum bir kez görüştüğü gencecik kız hiç utanmamış, çekinmemiş bir de ekrana çıkmış geniş geniş anlatıyor yaşadıklarını. Yahu biz anamız babamız birinden hoşlandığımızı duyar diye bile korkardık! Bu nasıl bir rahatlıktır, aklım katiyen almıyor!
Kubilay Aka dava etmeli!
“Beni kullandı, intikam için ifşa ettim” diyor genç kız. Şimdi kimse kusura bakmasın da gece 02.00’de kendi rızanla bir adamın evine gidiyor ve onunla vakit geçiriyorsan “Kullanıldım” diye ortalığa dökülemezsin, sen her yaptığını bile isteye yapmışsın. Sonra da neymiş, Aka kendisini
“Mustafa Sandal’ın yeni çıkan kitabını okuyan var mı?” desem, henüz yoktur ama herkes konuşuyor. Çünkü sanatçı kendi hikayesini anlatırken, geçmişte aşk yaşadığı ünlü kadınlara da yer vermiş kitabında... Üstelik isimlerini kullanırken hiçbirinden izin almamış. Bunun için de; “İzin almadım çünkü onları onore ettim” diyor ki, maalesef kabul edilebilir bir açıklama değil. Haklarında güzel şeyler söylemiş olmasının önemi yok, mühim olan iki insanın arasında zamanında yaşanmış olan özel ilişkinin, kendisine güvenilerek emanet edilmiş hatıraların ortalığa dökülüyor olması... Ki hiçbir kadının bundan memnun olacağını sanmam.
Neden geçmişte yaşadıkları bir ilişkinin tekrar konuşulup, dilden dile dolaşmasını ya da bir adamın aşk listesindeki isimlerden biri olarak bahsedilmeyi istesinler? Şimdilerde çoluğu çocuğu, eşi, sevgilisi olanlar belki sırf bu kitapta isimleri geçtiği için aileleriyle problem yaşayacak... Sandal’ın onları onore etmekten ziyade, zor durumda
İkisi de büyük birer yıldız olan dünyanın en ünlü çiftlerinden Catherine Zeta- Jones’la Michael Douglas, İstanbul Havaalanı’na indiklerinde gazetecilerin kendilerini görüntülemesinden rahatsız oldu. İstanbul turları sırasında da gazetecilerden kaçışları sürdü. Tabii ki her an kameraların onlara dönük olması yorucu ve bazen can sıkıcı olabilir ama her nereye giderlerse gitsinler, aynı ilgiyle karşılaşmaya alışkın olmaları gerekiyor. Asık suratla kendilerini saklamak yerine durup iki gülümseseler ne kaybederler? Hele de deneyimli sanatçıların, gazeteciler tarafından çekildiklerinde böyle tepki vermesi itici oluyor. Neyse ki Douglas, Kapalıçarşı’da poz vermiş, ne tatlı işte... Bu arada İstanbul gezileri boyunca on parmak yağmur yağması ve havanın buz gibi olması şanssızlık. Şehrimizin güzelliklerine tam anlamıyla şahit olamadılar!
MESİH’LE ALLAK BULLAK!
2020’nin ilk günü gösterime girdiğinden beri bolca konuşulan Netflix’in Messiah (Mesih) dizisini kaçırmadım tabii ki! İzlerken Mesih’in gerçek mi yoksa
Yılbaşı gecesini sahnede karşılayan ünlü sanatçılar, kıyafetlerine servet yatırdı ama çoğu şıklık yarışında sınıfta kaldı. Zira şıklık abartıyla veya çok para harcamakla doğru orantılı değil. Gülşen ise hem günlük hayatta hem de sahnede tarz olmanın kitabını yazma kuralını bozmadı ve yılbaşı gecesi Hakan Yıldırım imzalı, sade, sıra dışı sahne kostümüyle göze hitap etme konusunda yine rakipsiz olduğunu gösterdi.
2020’de de sadece şarkılarıyla değil, stiliyle de fark yaratmaya devam edecek belli ki... İşsiz, güçsüz ve hayatı sadece giyinmekten ibaret olan tipleri moda ikonu ilan etmek yerine, ürettikleriyle bu dünyaya güzel şeyler katmanın yanında, giyinmeyi de iyi bilen Gülşen gibi isimlere ‘moda ikonu’ demek daha yerinde kanımca...
Kolay iş mi?
Çoğu zaman eleştirdiğimiz sosyal medya fenomenleri için Gülşen, “Bence üretmeleri hoş bir şey. Başarılı oluyorsa ne kadar güzel, gençlerin özgürce başka bir ortamda çalışıp, sevilmeleri iyi... Herkes mutlu olduğu işi yapmalı” diyerek, destek vermiş. Ben de yeri
2019’u iyi kötü anılarıyla geride bırakıp, yepyeni bir yıla başladığımız bugünü her şeyden önce gülümseyerek geçirmek lazım, malum nasıl başlarsa öyle gider dostlar... Sabah aynada kendinize de gülümsemeyi unutmayın! Benim içim kıpır kıpır ve heves dolu valla, yeni başlangıçlara da yılın ilk gününe de bayılırım! Dün akşam kimi dışarı çıkıp yılbaşı partilerine katıldı, kimi ünlü sanatçıları dinlemeye gitti, kimi kısa tatillere koştu, kimi de benim gibi evde ailesi ve sevdikleriyle birlikte yeni yılı karşıladı. Yılbaşı gecesini nasıl ve nerede geçirmiş olursak olalım, hepimizde bol bol yiyip-içmenin ağırlığı ile geç yatmanın yorgunluğu var illaki! O zaman bu ilk günü nasıl geçirmeli de kendimize gelmeli?
Güne maydanoz, limon ve taze zencefil karışımı suyla başlamanın mutlulukla ilgisi olmalı! Daha içerken bütün içinizi temizlediğini hissediyor ve inanılmaz bir ferahlık yaşıyorsunuz. Benim favori içeceğim... Eh dün gecenin ödemi çoğumuzda mevcut olduğuna göre maydanoz suyu