İpek böcekleri gibi bir kozanın içine saklanıp hiç çıkmamak istiyor insan. Öyle puslu, kasvetli, depresif günler ki bu günler... Hayatın kontrolü tamamen elimizden çıktı, freni boşalmış bir kamyonun yokuş aşağı sürüklendiği gibi sürükleniyoruz sanki. Art arda patlayan bombalar, etrafa saçılan bedenler, kan, kurşun, vahşet... Ölüm olağan, yaşam istisna sanki...
Ancak bunca olumsuzluk varken, evet itiraf edelim korkarken -insanız, endişeleniyoruz, korkuyoruz, bunda saklayacak, gizleyecek bir şey yok- inanmaktan vazgeçmemek gerek. Bu ülkeye, bu insanlara ve her şeyin yeniden çok daha iyi olacağına...
Ben eskiden böyle değildim. Ela ve Yasemin’den önce korkmazdım. Şimdi dönüp geriye bakıyorum da- ne gözü karaymışım, Beyrut’ta tepemde İsrail uçakları uçarken Dahia’ya girmiş, Irak savaşı sürerken Saddam’ın cipleriyle Erbil’de dolaşmıştım. Meğer ne çok endişelendirmişim annemi ve babamı...
Ama bu insani, hem annelikten, hem olgunlaşmaktan hem de uzakta değil, yaşananların vatanımızda olmasından kaynaklanan duyguları reddetmeden umuda ve inanca tutunuyorum. Üstelik şimdi bu karanlıkların üzerini bembeyaz bir şekilde örten bir kar fırtınasının ortasındayız. Kozamızı bulduk yani. Hadi korkularımız ve endişelerimizle yüzleşerek toparlanalım. Bizi kimse yıkamaz. Devletimize, ülkemize, milletimize güvenelim. Her şey yeniden iyi olacak...
Yine gençler üzerinden
Ortaköy saldırısının ardından sanki tanıdık bir el yeniden devreye girdi. Toplumda hiç olmayan bir tartışma açıp provokasyon yapmak için yine gençler sahaya sürülmeye başlandı. Ege Üniversitesi’nde ders yapılan bir amfiye girip siyasi demeç veren gençler, kahvehaneleri dolaşıp insanları galeyana getiren gençler... Ne oluyor? Laiklik diye bir sorunu yok ki bu milletin. Terör diye bir sorunu var! Ve o sorunu üretenler bizi birbirimize düşürmek ve zayıflatmak için her yolu deniyor.
Nasıl 12 Mart’a giden yolda, 12 Eylül’e giden yola gençler kullanıldıysa şimdi de gençler kullanılıp farklı kesimleri birbirine düşürmek istiyorlar. Yapmayalım, biz bu filmi daha önce gördük, bu lokmayı yemeyelim...
Devletin ideolojisi olmalı mı?
Anayasa belli bir ideolojiyi resmi devlet ideolojisi olarak ortaya koyabilir mi? Geçenlerde katıldığım bir tartışma programında bunu teorik olarak konuşmak istedim ancak Türkiye’de belli bir kesimin hâlâ öyle tabuları var ki konunun açılması dahi infiale yol açıyor.
Demek istediğim şu: Devletin ideolojisi olmaz. Devlet tüm ideolojilere tarafsız olmalıdır. Halbuki yapılan anayasa değişikliğinde MHP’nin etkisiyle ilk 4 madde aynen korunarak ‘Atatürk milliyetçiliği’ bir devlet ideolojisi olarak sonuna kadar korunuyor. Ben Kemalistlerin fikirlerine saygılıyım ancak Kemalizm’in ya da başka bir ideolojinin resmi devlet ideolojisi olmasını demokrasiye aykırı buluyorum.
İleride bir parti, muhafazakârlık ya da İslam’ı da resmi ideoloji olarak gösterse bunu da aynı şekilde yanlış bulurum. Sosyal devletin de anayasada olmasına karşıyım. Sosyal devlet kavramı da sosyal demokrat-sosyalist ideolojinin bir yansımasıdır. Öte yandan, ben liberal devletten yanayım ancak anayasaya liberal devlet yazılmasına da karşıyım. Demokratik hukuk devleti demek yeterlidir... Demokratik hukuk devleti zaten laik devlettir.
Madem hâlâ konuyu açmak dahi bir kesim için tabu, o zaman anayasada illa Atatürk denecekse, ‘Atatürk milliyetçiliği’ yerine ‘Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetimiz’ dense, daha iyi olmaz mı?
Kenan Evren’in uydurmasıdır
Ortaköy saldırısının ardından sanki tanıdık bir el yeniden devreye girdi. Toplumda hiç olmayan bir tartışma açıp provokasyon yapmak için yine gençler sahaya sürülmeye başlandı. Ege Üniversitesi’nde ders yapılan bir amfiye girip siyasi demeç veren gençler, kahvehaneleri dolaşıp insanları galeyana getiren gençler... Ne oluyor? Laiklik diye bir sorunu yok ki bu milletin. Terör diye bir sorunu var! Ve o sorunu üretenler bizi birbirimize düşürmek ve zayıflatmak için her yolu deniyor.
Nasıl 12 Mart’a giden yolda, 12 Eylül’e giden yola gençler kullanıldıysa şimdi de gençler kullanılıp farklı kesimleri birbirine düşürmek istiyorlar. Yapmayalım, biz bu filmi daha önce gördük, bu lokmayı yemeyelim...