90’lı yılların başı, ga-zetelerin sadece kâğıt baskısı ile çıktığı, dijitalleşmenin henüz adının bile bilinmediği yıllar.
Böyle bir dönemde Türk basınının her açıdan amiral gemisi konumundaki yayın organlarından biri olan Milliyet’in İzmir’deki Ege Bölge Bürosu’nun kapısından giren genç gazetecilerden biriydim.
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’ndeki eğitimimin üçüncü yılıydı.
İlk kez Türkiye çapında yayın yapan bir gazetenin bürosundaydım.
Milliyet gibi Türk basınının efsanesi haline gelen bir gazete iki satırlık bir haber için bile nasıl emek verildiğini görmek, yaşamak bizim gibi genç gazeteciler için paha biçilmez deneyimdi.
Daha sonra 1997’de Milliyet ile tekrar kesişti yollarım. Bu kez, gazetecilikte en azından birkaç yıllık tecrübem vardı.
Dahası ve çok daha önemlisi artık Milliyet’in ana gazetesinin yanısıra tüm Ege’ye dağıtılan ve İzmir’deki büroda hazırlanan bir de eki çıkmaya başlamıştı. Adı da Milliyet Ege’ydi.
Artık başta İzmirliler olmak üzere tüm Egeliler, kentleriyle, ilçeleriyle ve hatta mahalleriyle ilgili çok daha fazla haberi Milliyet gibi bir gazetede bulma imkanına sahipti.
Bizim gibi genç gazeteciler için de daha fazla haberini gazetede yayınlatma şansı doğmuştu.
Artık Milliyet neredeyse sokak sokak, cadde cadde Ege’nin nabzını tutuyordu.
Aradan yıllar geçti. 2009 yılında bu kez Milliyet Ege’de bu kez editör olarak çalışma fırsatım oldu.
Haber yapmak kadar o haberin gazete sayfalarında değerlendirilirken nasıl bir titizlikle işlendiğini gördüm, yaşadım. 2011 yılından bugüne de köşe yazarı olarak Milliyet Ege okurlarıyla buluşuyorum.
Stajyer muhabirken de, editörken de köşe yazarıyken de Milliyet Ege’nin okuyucularıyla buluşmanın heyecanı aynı.
Milliyet Ege İzmir’in ve bölgedeki diğer kentlerin bir marka değeri oldu.
Daha nice yıllar aynı heyecanla Milliyet Ege’de buluşmak dileğiyle...