Medipol Başakşehir’i yenmek istiyorsan, yakaladım mı atacaksın. Hele 1-0 öne geçmişsen, daha da dikkatli olacaksın.
Teleset Mobilya Akhisarspor açısından böyle bir durum vardı. Net pozisyonlar, atılamayan toplar ve karşılığı sıfır puan! Hele ilk devrenin son dakikasında Seleznov’un pozisyonu, kırılma anı olarak gösterilebilirdi.
Başakşehir mi? Bildiğimiz gibi işte... Sezonun ikinci yarısında nasılsa öyle... Çok iyi değiller, rakiplerinden saygı görüyorlar ve galibiyet konusunda işi biliyorlar.
İki önemli beki yokmuş, Mossoro sahada değilmiş hikaye... Belki basmakalıp oluyor ama “Sistem takımı” olmanın verdiği avantaj bu işte... Uğur ile Alparslan’ı özlemiştik. Hatta unutmuştuk da! Ama onlar futbolu unutmamışlar. İki golün asistleri iki “yedek” güçten geldi. Hatta Alparslan gol bile atabilirdi de...
Adebayor belki de ilk kez bu kadar verimsiz ve bitkindi. Sahanın en kötü isimleri arasına girerdi. Ancak kötüler arasında görülen en belirgin isim Yaşar Kemal Uğurlu idi. Hayır, hayır... Başakşehir’in ikinci golünde topun aut çizgisinin dışından çevrildiğini söylemeyeceğim. Ancak Emre Belözoğlu ile girdiği diyalog, bütün disiplinini aldı götürdü. Resmen kendisini bitirdi!
Başakşehi
Maraton, 42 kilometrelik uzun mesafeli bir koşu... Bu uzun süreçte nefesini iyi ayarlayamadın mı tıknefes olur, yaya kalırsın.
Lig maratonu da 34 maçlık bir seri... Burada da mesafeyi iyi ayarlamak, tempoyu tutturmak elzem...
Şampiyonluk adayı Başakşehir, haftalardır öyle-böyle götürdüğü sürat koşusunda Alanya’da yolda kaldı. Aslında perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Göztepe maçındaki tutunuşun onu kurtarmayacağı besbelliydi.
Silik futbolun panzehiri; kurtarıcı Adebayor, tecrübe sosuyla oyunun kalitesini artıran bir Emre Belözoğlu falan, filan... Bunların hepsi kabul de, Başakşehir’in savunma zaaflarına ne demeli... Alanya’da golcüsüz kalmasını veya o meşhur yıldızının olmamasını mazeret olarak öne sürmek mümkün mü?
Epureanu ne yaptı? Bu maçta takımını on kişi oynatmasına mı kızmalı, gelecek hafta Beşiktaş karşısında takımını yalnız bırakmasına mı?
Caiçara biraz çabaladı ama Fernandes’in karşısında olması en büyük handikaptı. Efecan, sağ kulvardan yüklendi, Clichy iyice tekledi.
İlk yarıdaki arızanın pozisyon üretiminde olduğunu düşünen Abdullah Avcı, Mossoro’yu kenara alarak dörtlü orta saha, ikili forvete döndü. Ancak Mevlüt öylesine kötüydü ki, bırakın gol atmayı,
Bir maçta çok pozisyon bulup atamazsınız. Ya da gol girişiminiz olmaz, atamazsınız. Veya, ortada giden bir maçı şans golüyle kazanırsınız.
Bunların hepsi, futbolun içinde olan, topun yuvarlak olduğunu hatırlatan enstantaneler... Ancak Başakşehir-Göztepe mücadelesinde öyle bir ilk gol var ki; insan, “Böyle mi olacaktı?” demekten kendini alamıyor.
Son dönemde hakemlerle yatıp, hakemlerle kalkıyoruz ya, maalesef bu gol de Ali Palabıyık’ın hanesine yazıldı. Kerim Frei, kendini o kadar kolay attı ki; Emre serbest vuruş için topun başına geçtiğinde, “İnşallah bu gol olmaz” demekten kendimi alamamıştım. Taç çizgisinin yanındaki bir yanlış faulün nelere malolduğu bir kez daha görüldü.
Ama ne fayda... Epureanu’nun kafası, Göztepelilerin kafasını attırdı. Pozisyonda başrolde olan Sabri Sarıoğlu itirazdan sarı kart gördü, cezalı duruma düştü; ne gam...
Ev sahibi aslında, özellikle de ilk yarıda, o bilindik görüntüsünden uzak, topa hükmeden, rakibe kendini kabul ettiren çizgide değildi. Hele savunma önde kurulduğundan, araya atılan birkaç top Medipol Başakşehir’in yüreğini ağzına getirmişti. Demba Ba durumu idare ederken, Castro da arkadaşına uyunca, 35 plaka sağa çekti!
Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ı ortak bir paydada buluşturabilen (!) Atiker Konyaspor, lider Başakşehir’i durdurabilir miydi?
Yeşil-beyazlıların başına geldiğinden bu yana sadece iki galibiyet bulabilen Mehmet Özdilek, Abdullah Avcı’nın bu yükselişine “dur” diyebilir miydi?
Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin puan kayıplarının ardından, şampiyonluk yolunda büyük önem yüklenen bu karşılaşmaya ev sahibi hızlı başladı. Ya da başlamış gibi göründü! Belki de lider böyle istedi. Konyaspor’u oynatacak, cesaretlendirecek, savunmasını orta sahaya yaklaştırarak fırsat bulacaktı.
Tıpkı 36. dakikada olduğu gibi! Emre’nin harika pasıyla buluşan Adebayor, iki Konyasporlunun arasından bir yılan gibi sızdı, yeşil-beyazlılara sadece ona eşlik etmek kaldı.
Başakşehir’in ilk yarıda öyle ön plana çıkan ismi pek yoktu ancak devreye girmesi beklenen Napoleoni, İrfan Can, Mahmut Tekdemir gibi isimler biraz daha tutuktu.
Konyaspor’da Jahovic iştahlı başladı, isabetsiz şutları onu oyundan düşürdü. Çıkıncaya kadar Milosevic, sahanın en iyileri arasındaydı. Pozitif futboluna Bourabia da eşlik etti. Ömer Ali bunlara göre bir tık geride görünürken, sonradan oyuna giren Orkan Çınar ve Fofana’nın takımlarına katkıları
Eğer Medipol Başakşehir, UEFA Avrupa Ligi’nde devam etmek istese emin olun böyle olmazdı. Belli ki Abdullah Avcı ve kulüp, Şampiyonlar Ligi’ni daha çok istiyor. Hem de doğrudan gitmek için çaba göstereceğini iki Hoffenheim maçında da kadro olarak ortaya koydu.
Fatih Terim Stadı’ndaki 11’e bakıldığında zaten Avcı bazı şifreler veriyor. Attamah ısınırken sakatlanmasa, ligdekinin aynı savunma ile sahaya çıkacaktı. Dolayısıyla, “Elimde kalan sadece bu” diye bas bas bağırıyor. Bu durumda bile Clichy stoper oynadı, çünkü kulübede iyi-kötü, güzel-çirkin herhangi bir stoperi yoktu. Bu durum ligde turuncu-lacivertlileri etkiler mi?Etkiler.
Nitekim Başakşehir dün bundan oldukça fazla etkilendi. Hoffenheim golünde olsun, diğer pozisyonlarda olsun, defans çok adam kaçırdı, yük Mert Günok’a kaldı. İlk yarı boyunca Mert iyi işler çıkardı.
Hoffenheim’da da eksikler vardı, onlar da yıldızlarını aradı ancak Başakşehir hiç mi hiç zorlamadı. Son bölümdeki değişiklikler olmasa inanın sabaha kadar oynansa gol olmazdı.
Abdullah Avcı’nın sahaya sürdüğü yedekler, daha çok sıra bekler. Tunay, İrfan, Gökhan, Alparslan, neden kenarda durduklarını sanırım bu maçta bir kez daha anlamış olmalı…
Mevlüt
İşin ucunda Şampiyonlar Ligi olunca hepimizin içi kıpır kıpırdı. Kolay değil, Medipol Başakşehir tarihinde ilk kez böyle bir başarı yakalayacak, bunun ötesinde Türkiye, Devler Ligi’nde iki takımla temsil edilecekti.
Belki Başakşehir gümbür gümbür başlayamadı maça... Belki tıkır tıkır işlemedi düzeni... Ama şansı, kısmeti yanındaydı. Yoksa maçın ilk bölümünde neler neler kaçırmıştı Sevilla... Hele 14’te direkten dönen Mercado’nun şutu, kalplerin güp güp atmasına neden oldu.
Ama fark etmezdi. Harıl harıl çalışan bir Adebayor, ileri geri koşan bir Caiçara ve leblebi gibi gol atan bir Elia vardı sahada... 30’undan sonra yeniden milli takıma çağırılmasının bir hikmeti olmalıydı Elia’nın... Ligde o, Fatih Terim Stadı’nda o, İspanya’da da o... Var mı bugüne kadar Cengiz’i hatırlayan, keşke olsaydı diyen!
Zaten gol sonrasında Sevilla süklüm püklümdü. Maça dimdik çıkan İspanyol, dakikalar geçtikçe çöktü, çöktü ve ilk yarının sonuna kadar durumu idare etti.
Ama ikinci devre için aynı şeyi söylemek mümkün değildi. Başakşehir kaderine razı, çaresiz ve zor durumdaydı. Nitekim ortalıkta pek görünmeyen Navas ortaya çıkmış, Correa vitesi artırmış, N’Zonzi de onlara uyum sağlamıştı.
Escudero ise
Futbol böyle bir oyun işte... Elin oğlu gelir, senin başkalarına yaptığını kendi evinde sana yapar. Pas ve presle rakibini öldürür, oynamasına da izin vermez.
Başakşehir’in bugünlere gelmesindeki en büyük etken olan, karşısındaki rakibin oyununu bozup, istediğini alana kadar sonuna kadar zorlaması değil miydi? İşte Sevilla da tam da bunu yaptı. İlk yarıda Başakşehir’in sinmesinden faydalanıp, üzerine üzerine gitti.
Ahım şahım pozisyonları olmasa da istediği golü bir sol kroşe ile buldu. Zaten Başakşehir de en çok sağından gelenlere yol verdi!
Bursaspor karşısında dinlendirilen Emre, çok şey yapmak isteyip de hiç bir şey yapamamanın sıkıntısını çekti. Zaten 10 dakika kala çıkmak istememesi de bu hırsının göstergesiydi. Ligdeki kurtarıcı Elia yine takımın en iyi ve etkili ismi oldu.
Ne bildiğimiz Mossoro vardı sahada ne de o öldürücü Visca...
İlk sömestrde karnesinde kırıklar bulunan bu delikanlının böyle devam edeceğini mi düşündünüz yoksa! İkinci devre başladı, “İşte bizim Başakşehir” diyeceğimiz bir takım sahadaydı.
Sevilla da bu arada rakibinin öldürücü presinin nasıl olduğunu çok iyi anladı. Başakşehir öyle bir baskı yaptı ki, karşısında hangi takım olursa olsun dayanamazdı. Sağdan,
Ligin başıymış, sonuymuş; Ahmet gitmiş, Mehmet gelmiş Medipol Başakşehir açısından pek bir şey fark etmiyor. Makine düzeni içerisinde kendi oyunlarını oynamak, kendi düşüncelerini rakibe kabul ettirmek çok da zor olmuyor.
Bursaspor ise geçen sene yaşadığı o korku imparatorluğundan uzaklaşma adına bambaşka bir takım hüviyetine bürünmüş ya da daha iyi olabilme adına kostüm değiştirmiş. Her ne derseniz deyin, Fatih Terim Stadı’ndaki mücadalede pasif güreştiler.
Henüz lig başında olmanın, yepyeni bir kadroyla sahaya çıkmanın sancılarını anlamak mümkün... Ancak tribündeki o taraftarının coşkusu, futbolculara çok da bulaşmamış.
Başakşehir’de Elia her geçen gün daha bir güzellik katıyor. Sakın bunu attığı golün bir methiyesi olarak değerlendirmeyin. Hemen bir dakika öncesinde de benzer bir tehlike yaşatmıştı.
Üstelik Mossoro ile Edin Visca çok da gününde değillerdi. Adebayor profesyonellik adına bir klasik eser... Her daim oyunun içerisinde ve motivasyonunu hiç kaybetmiyor. Aynı şekilde şampiyon Beşiktaş’tan takipçisi Başakşehir’e geçen Gökhan İnler de bu takıma çok şey katacağını gösterdi.
Bursaspor açısından en olumlu görüntü ise yeni transfer Badu oldu. Mikel de ona ayak uydurdu.