Muhittin Akbel

Muhittin Akbel

muhittin.akbel@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

2000 yılıydı...
İzmir Atatürk Spor Salonu’nda, engellilerle ilgili büyük bir etkinlik vardı.
Gazeteci ve engelli dostu olarak o programı izlemiştim.
Aradan 11 yıl geçmesine rağmen Erdal İzgi üstadımızın o gün söyledikleri, satırı satırına hala aklımda...
Çünkü beyinlere kazınacak kadar anlamlı, duygu yüklü, öğretici bir açıklamaydı...
Geçirdiği feci trafik kazasından yaralı olarak kurtulan ama bir ayağı sakat kalan Erdal İzgi, engellileri anlamanın yolunu şu sözlerle izah ediyordu:
“Engellileri anlamak için, illaki engelli olmanız gerekmiyor. Mesela, gündelik hayatta en az kullandığınız serçe parmağınızı, sakatmış gibi düşünün. Onu bir yara bandıyla sarın. O şekilde, bir hafta değil, sadece 24 sadece saat geçirin. İnanıyorum ki, o parmağın eksikliği sayesinde engellileri daha iyi anlayacaksınız. Eli ayağı tutmayan, gözü görmeyen, kulağı duymayan birinin neler çektiğini çok daha iyi kavrayacaksınız.”
* * *
Ertesi gün, Erdal ağabeyin dediğini yaptım.
Sol elimin serçe parmağını bantladım.
Su veya çay bardağını kaldırırken, içim bir tuhaf oluyordu.
Gazeteyi tutarken, otobüsün demirlerine tutunurken, elimi sabunlarken, tuvaletimi yaparken, kendimi hep eksik hissediyordum.
Bilgisayarın klavyesinde ahenkle dans eden parmaklarım, serçeden yoksun olunca, i, u, j ve f harfleri de benden uzaklaşıverdi.
Gerçekten çok haklıymış Erdal İzgi...
Engellilerin acınacak değil, alkışlanacak insanlar olduklarını o gün daha iyi anladım.
* * *
Zaman içerisinde engelli vatandaşlarımıza daha iyi hizmetler sunulmaya başladı. İş hayatı, günlük yaşam, okuma, sanat öğrenme gibi konularda büyük kolaylıklar sağlandı.
Fakat yine de bir şeyler eksik.
Mesela Ümran Sevinç olayı... Engelsizlerin okuduğu Hayrettin Duran Lisesi’nden mezun olan Ümran, Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı’na alınmadı.
Dikkat ederseniz, Körler Okulu’ndan değil, Hayrettin Duran Lisesi’ni bitirdi Ümran...
Fakat, Hayrettin Duran Lisesi’nin sağlam öğrencilerle bir tuttuğu Ümran’ı, Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı “engelli” olarak kabul etti.
“Sen engellisin” dediler, Ümran’ı konservatuvara almadılar.
İkinci sınıf insanmış gibi muamele gören Ümran’ın ruh halini düşünebiliyor musunuz?
* * *
YÖK, konservatuvarın fiziksel şartlarının düzeltilmesini istedi ama üniversite, engelli müzisyen adayı alımını durdurarak sorunu kolayca çözdü!
Bir başka üniversiteden, Dokuz Eylül’den, Rektörü Prof. Mehmet Füzün’den “Ümran, konservatuvarımızda sınava girebilir” mesajı geldi.
Sonuçta ikisi de üniversite... Biri reddediyor, diğeri kabul ediyor.
Çok tuhaf bir durum ama gerçek!
Oysa Ege Üniversitesi, engelli dostu bir üniversite...
Diş Hekimliği Fakültesi’nden başlayan “Mavi Kapak Kampanyası” sayesinde yüzlerce engellinin tekerlekli sandalyeye kavuşması bile Ege Üniversitesi’nin, bu konuda ne kadar duyarlı olduğunu göstermeye yetiyor.
“Engelsiz Ege” projesi de Ege Üniversitesi’ne ait...
Hal böyleyken, Ege Üniversitesi’nin engelli düşmanıymış gibi gösterilmesini kabul edemiyordum açıkçası...
Bu sorun, Rektör Prof. Candeğer Yılmaz tarafından pekala çözülür, diyordum ki...
Candeğer Hocam, Ege Üniversitesi’ni küçük düşüren bu olayın ardından masaya yumruğunu vurup gerekeni yapar, diyordum ki...
Bir haber geldi...
Rektör Prof. Yılmaz, olaya el koydu ve sorun çözüldü.
Ümran Sevinç’in engeli kaldırıldı. Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı sınavına girebilecek.
Dünyalar tatlısı Ümran, Ağustos’ta, sınavlara girebilecek. O zamana kadar üniversite eksik olan (ne eksikse) altyapıyı düzenleyecek.
Gördüğünüz gibi... Engelliyi anlamak hiç de zor değilmiş.
Teşekkürler Candeğer Hocam.