DİSK’e bağlı Sosyal-İş Sendikası, Türkiye Sosyal Sigortalar, Eğitim, Büro, Ticaret, Kooperatif ve Güzel Sanatlar işçilerinin sendikasıdır.
Kod-A ise İzmir’de de faaliyet gösteren, devlete ve özel sektöre, elektronik arşiv hizmetleri sunan bir firmadır.
Bu iki kurum, birbirine düşmüş durumda.
***
Söze iddiacılardan, yani sendika yetkililerinden başlayalım.
Sendikanın İzmir Şube Başkanı Müfit Ereş, Genel Sekreter Celal Uyar ve Örgütlenme Uzmanı Gökhan Mangal’ı dinleyelim:
“Kod-A’da 853 kişi çalışıyor. 359’u örgütlü. Yüzde 40’a ulaşıldı mı, bakanlık sendikanın başvurusunu onaylıyor.
Nitekim bizim başvurumuz da onaylandı.
***
Yönetim, içeride mobbing uyguluyor. Asgari ücretle çalışan insanlara öğle yemeği verilmiyor. Sendikadan istifa etmeleri için insanları sürgüne gönderiyorlar. Görev adı altında, oradan oraya yolluyorlar.
Kod-A’ya gittiğimizde yetkililer, çalışanları dışarıya, bahçeye çıkarmıyorlar. Çıkanlar, özel güvenlik tarafından içeri itiliyor.
Tuvalet molası bile sınırlı. Müdür, şef, güvenlik, her kimse, tuvalete gitmek isteyenlere refakat ediyor. 90 saniye gecikildiğinde maaşından kesiliyor.
Cep telefonuyla konuşanı işten atıyorlar.
***
Bakanlık, 20 iş kolu tespit etmiş.
Biz 10 sayılı iş koluyuz. Kod-A’nın yaptığı iş, zaten herhangi bir iş dalı olarak kayıtlarda yok.
Oysa orada çalışanlar, bir nevi büro işi yapıyor.
Yönetim, çalışanların sendikalı olmasını engellemek için elinden geleni yapıyor.”
***
İddialar, yenilir yutulur cinsten değil.
Peki, firma ne diyor bu konuda?
Genel Müdür Erhan Taşkın, şirketin savunmasını şu sözlerle yaptı:
“Söz konusu sendikanın yetki belgesi dahi yok. Hiçbir çalışanımızı temsil etmiyorlar.
Konu, mahkemeye intikal etmiş durumda.
Proje ihtiyacımıza göre, personelimizi başka yerlere yönlendiriyoruz. Bu, zaten sözleşmemizde yer alıyor. Hiç kimseyi sürgüne gönderdiğimiz yok.
Hangi çalışanımız sendikalı, bilmiyoruz. Herkes sendikalı olabilir. Biz bunu yeri geldiğinde personelimizle paylaştık. Ancak İş kanununa uyulmaması durumunda işten çıkarma söz konusu olabilir.
Mesela bir iş için 20 kişiyi görevlendirdik, 9’u gitmedi. Geçerli mazereti olanları kabul ettik, mazereti geçerli olmayanlarla yollarımızı ayırdık.
Burada çok değerli evraklar işleniyor. O evrakların zarar görmemesi lazım. Bu nedenle iş masasında yemek yenmesine izin vermiyoruz.
Sendika bizden, davayı geri çekmemizi, bizimle masaya oturmayı istiyor. Oysa yetki belgesi yok. Yetki belgesi alma kriterlerine de sahip değil. Eğer bu konuda biz haksız olsaydık, mahkeme, dava dilekçemizi kabul etmezdi.
Şunu da belirtmeliyim ki, çalışanlarımızın önemli kısmı sendikadan rahatsız.
Yazılı ve sözlü olarak, sendikanın baskı yaptığına dair şikayetlerde bulundular.
En önemli konulardan biri de sendikanın, bizim iş konumuzu temsil etmemesi.
Çalışma Bakanlığı’nın bu sorunu çözmesi gerekiyor, öncelikle.
Çoğunluk iddiasına gelince... Çoğunluk için yüzde 40 değil, yüzde 50 oranı aranır.
Sendikaya kayıt yaptırmış bazı personelimizin, sendikanın eylemleri ve baskıları sonucu sendikadan ayrıldığını duyuyoruz.”
***
Şeytan bunun neresinde?
Kim haklı, kim haksız?
Biri doğru söylüyor, kim kıvırıyor?
Ben bu işin içinden çıkamadım.
Yorumu, okuyucularıma...
Çözümü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bırakıyorum.