Ege Bölgesi Sanayi Odası, 120 üyesiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ziyaret etti.
Amaç, iş bağlantıları yapmaktan çok, 1 Temmuz’da AB Dönem Başkanlığı’nın Kıbrıs Rum Kesimi’ne geçecek olmasından dolayı, KKTC’ye “Yalnız değilsiniz” mesajı vermekti.
Bu mesaj, en güzel şekilde verildi.
Malum, bu ziyarette en çok konuşulan konulardan biri, İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş’ın, 23 Nisan’da Kıbrıs Rum Kesimi’ni ziyaretiydi.
Tepkiler gerçekten çok büyüktü.
Bu tartışmayı bir kenara bırakalım da KKTC’deki havaya bakalım.
Bir kere hafta içinde saat 15.30’dan sonra kamu dairelerinde bir Allah’ın kulunu görmek mümkün değil.
Oysa Kıbrıs Türkleri’nin, refah seviyelerini artırmak, ülke ekonomisini güçlendirmek için daha çok çalışması gerekiyor.
İzmir heyeti, gidilen her makamda dile getirdi.
“Bir dokun, bin ah işit” misali, Ticaret ve Sanayi odalarının yöneticileri, açtılar ağızlarını, yumdular gözlerini...
Siyasilerin, oy kaygısıyla kamuda çalışanları hoş tutma adına bu konuda en küçük bir adım dahi atmadığından yakındılar.
Kamuda çalışanların ehl-i keyif oluşlarından dert yandılar.
Mesela bir işadamı, saat 11.00’den sonra Merkez Bankası’ndan havale yapamıyor.
Kıbrıslı kamu çalışanının 42 gün yıllık izni var.
42 gün de hastalık izni var. Herkes, bu izni de bir şekilde kullanıyor.
Milli ve dini bayramlarla birlikte izin günleri, 100 günü geçiyor.
Benzin istasyonları bile 24 saat açık değil.
Bu arada işadamlarının da yeni yatırımlar yaparak risk almak istemedikleri gözümüzden kaçmadı.
EBSO, her iş alanından üyeleriyle gerçekleştirtiği zirveye, KKTC iş dünyasından parmakla sayılacak kadar az katılım oldu.
Bu durum, hem EBSO heyetini üzdü hem de Kıbrıs ile ilgili olumlu düşüncelere gölge düşürdü.
Genç bir devlet olmanın sancılarını hala yaşayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bakanlıklar, fiziki koşulları hiç de uygun olmayan binalarda hizmet veriyor.
Güvenlik için büyük paralar harcamadıkları dikkatimizi çekti.
Bakanlık kapısında bizdeki gibi düzineyle koruma, araç parkında koca bir filo yok.
Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun ve çalıştığı köşkün korumasını yapanlar, 10’u geçmez.
Şeftali Kebabı
Yemeklerinden söz etmeden geçmek olmaz elbette.
Hellim peyniri kadar ünlü bir Şeftali Kebabı var Kuzey Kıbrıs’ın...
Yok yok, şeftaliden değil, dana kıyma ve koyun gömleği denen kuzunun karın zarından yapılıyor. Müthiş lezzet Şeftali Kebabı’nın adının nereden geldiğini anlatayım.
Bu yemeği keşfeden bir şef varmış; adı Tali imiş...
Yani Şef Tali...
Şefin R harflerini söyleyemeyen karısı, bir gün işyerinden eşini arar.
Telefona çıkan kişiye, “Şef Tali ile görüşebilir miyim?” der.
Delikanlı ‘şeftali’ anlar, çok şaşırır.
“Efendim, kim dediniz?” “Şef Tali oğlum, Şef Tali!” Genç, yine anlam veremez, sorar: “Siz kimsiniz?” - Kayısı, kayısı! Genç, “Hadi oradan be kadın, dalga mı geçiyorsun!” deyip telefonu kapatır.
O gün bugündür, Şef Tali Kebabı, Şeftali Kebabı anılır olmuş.