Günümüzün gezginleri , geçmişin kaşifleri ;
Aradaki en belirgin fark günümüzdeki gezginler görebileceği,kalabileceği yerleri bilerek bir yola çıkıyor. Geçmişin kaşifleri ise bilinmeyene doğru koca bir yolculuğa çıkmışlar. İkisi arasında ki en büyük ortak nokta ise;yeni yerler keşfetme tutkusu.
Lizbon’un, dünya çapında birçok kez Coğrafi keşif gezisi için başlama yeri olduğunu biliyor muydunuz? Koca bir bilinmeyene yapılan uçsuz bucaksız belkide kimi zaman dönüşü olmayan bir yolculuk. Uzun sahil şeridi, uçsuz bucaksız okyanusu, çok sayıdaki liman kenti ve uzun nehirleri bu şehirden çok sayıda denizcinin yetişmesine uygun bir ortam sağlamıştır. Bu denizcilerin en sevdiği şey okyanusa yani bilinmeyenlere doğru açılmak olmuş. Hadi kaşiflerin şehri Lizbon'a küçük bir yolculuk yapalım birlikte.
Biz Lizbon'a Porto şehrinden geçtik.İstanbul'dan 4 sa 27 dakikalık bir uçak yolculuğundan sonra 2 gün ayırdığımız Porto'ya geldik.Porto'dan ise yaklaşık 3 saatlik bir yolculukla Lizbon şehrine ulaştık. Sadece Lizbon düşünenler için ülkemizden Lizbon'a direk uçuşlar yapılmaktadır. Ama ben Porto'yu da kesinlikle görmenizi tavsiye edebilirim. Portekiz komşusu olan İspanya ile birlikte İber Yarımadasını paylaşmaktadır. Başkenti Lizbon ise Tagus Nehri’nin üzerine kurulu olup Atlantik Okyanusu kıyısında yer almaktadır. Şehri ikiye bölen Tagus Nehri, yedi tepeye kurulmuş kent mimarisine sahiptir. İkiye bölünen şehir 25 Nisan köprüsüyle birbirine bağlanmaktadır.
Portekiz'in en güzel ruhunu yansıtan şehir kuşkusuz başkenti Lizbon'dur. Sarı, kırmızı ikon haline gelmiş trenleriyle, mozaik desenli kaldırımlarıyla, yıkık dökük ama şehrin ruhunu yansıtan çinilerle kaplı rengarenk binalarıyla, çeşit çeşit sokak sanatlarıyla, birbirinden güzel graffitileriyle , melankolik Fado müziğiyle (gidip de geri dönmeyen denizcilerin ardından Portekizli kadınların yaktığı ağıtlar Fado’nun kökeni olarak biliniyor ) ve keşifler tarihiyle Lizbon herkesin görmesi gereken bir şehir.
Ben şehirlerin ruhu olduğuna ve içindeki insanların bu ruha ayak uydurduğuna inanırım. Lizbon sımsıcak hayat dolu bir şehir. Haliyle bu durum insanlarına da yansımış. Halkı birçok Avrupa halkının aksine güler yüzlü ve sıcak kanlılar.Son zamanlarda artan turizmle birlikte turistlere karşı oldukça yardımseverler.
Lizbon diğer Avrupa şehirlerine göre oldukça uygun. Bu da biz turistler için ekonomik bir seyahat olmasını sağlıyor.
Lizbon tarihi çok eski bir şehir olmasına rağmen ,1755 yılında meydana gelen tarihteki en büyük depremlerinden biri olan Büyük Lizbon depremi ve ardından meydana gelen tsunami ve yangınlarla büyük can ve mal kayıpları yaşamış. Bu doğal felaket, Avrupa’nın en büyük dördüncü şehri olan Lizbon’un neredeyse tüm yerleşim alanlarını kullanılamaz hale getirmiş. Bu durum Portekiz’in ekonomisini büyük oranda çökmesine ve ülkenin gerilemesine neden olmuş.
Doğal afetlerden sonra yaralarını saran Lizbon, birçok şehri örnek alarak yeniden düzenlenmeye başlanmış. Bu yüzden Lizbon’da birçok şehirden esintiler yakalamak mümkün. Ben Lizbon'u Büyük İsa heykeli ile Rio de Janeiro'ya , kızıl köprü 25 Nisan köprüsü ile San Francisco'ya , boğazı ile İstanbul 'a benzettiğimi söyleyebilirim.
İstanbul’a benzer bir özelliği de yedi tepeden oluşması. Ancak İstanbul'a göre Lizbon'da tepelerin varlığı bariz olarak hissediliyor. Bu yüzden dik yokuşlu sokaklardan oluşan Lizbon'da gezmek bazen yorucu olabiliyor. Gündelik yaşamı kolaylaştırmak için her yer tramvaylarla birbirine bağlanmış. Şehrin her alanında karşılaşacağınız sarı, kırmızı ve nadiren göreceğiniz yeşil tramvaylar ile ulaşım oldukça kolaylaşıyor. Batı Avrupa’nın en eski şehri Lizbon, ulaşım sistemini modern hale getirmiş olmasına rağmen eski dokusunu hiç kaybetmemiş diyebilirim.
Tabi ki tramvay demişken turistler için vazgeçilmez olan 28 numaralı meşhur sarı trenlerden bahsetmezsek olmaz. Şehrin geniş bir kısmını ve turistik alanlarını görebilmeye, rengarenk sokaklarında gezmeye ve tepeden Lizbon'un güzel manzarasını izlemeye olanak sağlıyor.
Bu trenler belirli duraklardan kalkıyor. Trene binmek için uzunca bir sıra beklemeniz gerekebiliyor.
Bu sarı trenler özellikle eski şehri görmek için en iyi yol. Daracık sokaklardan ilerleyen trenler oldukça hızlı.Böylece şehri hızlı bir şekilde ve doyasıya gezebiliyorsunuz. Trenlerde ki camlar açılıyor ve bu tramvaylarda ücretsiz wifi de mevcut. Tavsiyem Rossio meydanına yakın olan ilk duraktan binmeniz olacak, sonra Alfama da Lorga cas Portas do Sol da inin ve harika manzarayı seyrederken kahvenizi içerek yöresel tatlılarından deneyebilirsiniz.
Şehrin merkezi olarak Baixa’yı tanımlayabiliriz. Rossio Meydanı (şehrin ana meydanlarından biri) bu mahallede yer alıyor. Bu meydan gece-gündüz sürekli olarak hareketli hatta gündüzleri baya kalabalık oluyor. Çeşitli lezzetlerden oluşan ,en çok da deniz mahsullerinin olduğu restoranlar, farklı konseptli kafeler (özellikle Fado ruhunu yansıtan) , alışveriş (birçok Avrupa şehrine göre oldukça uygun) ve çok çeşitli eğlence mekanları da bu meydanın çevresinde toplanmış. Damak tadınıza uygun ve ekonomik yemek yiyebileceğiniz ve sevdiklerinize küçük hediyeler alabileceğiniz çok fazla alternatif karşınıza çıkıyor bu merkezde.
GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER
Gotik stilinin devamı olan kule, 16. yüzyılın başlarında Portekizli kâşif Vasco de Gama anısına yapılmıştır. Günümüze kadar zarif mimarisini koruyabilen kule, şehrin en güzel sembollerinden biri olmuş. Belém Kulesi, 1983 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi'ne alınmıştır. Kıyıya çok yakın olan ve tahta bir köprüyle bağlı olan kule, şehir merkezinden biraz uzak olan ve oldukça ziyaretçi çeken bir bölge. 15 no’lu tramvaya binip kıyı boyunca batıya, okyanus yönüne giderek ulaşılabilir.Taksi ,sarı otobüsler veya şehir turu yapan üstü açık otobüsler ile de ulaşım sağlamak mümkün. Kuleye girmek ise ücretli ve uzun bir bilet kuyruğu olabiliyor mümkünse önceden bilet almanızı tavsiye ederim.
2-) Lizbon Katedrali
Lizbon'daki en eski kilisedir. 1147 yılında ilk olarak burada inşası başladıktan sonra defalarca yenilemeler yapılmış ve pek çok büyük depremler atlatmıştır. Avrupa'da bulunan birçok görkemli katedrale göre oldukça sade ve hatta sıradan diyebileceğimiz bir katedral. İçini ücretsiz gezebiliyorsunuz. Bu katedrale 28 numaralı sarı tramvayın güzergahıyla ulaşabilirsiniz.
3-) Jerónimos Manastırı
Lizbon'un Belém semtinde bulunan tarihi manastırı Belem kalesine yürüme mesafesinde bulunuyor. Şehrin en önde gelen sembollerinden biri olan Manastır,1983 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi'ne alınmış . Keşiflerle gelen etkilenmenin Gotik ve Rönesans tarzlarıyla karışmasından oluşan Manuel dönemi mimarisinin güzel örneklerinden. Yapımı 100 yıl süren manastır çok büyük ve gerçekten etkileyici . Katedral kısmını gezmek ücretsiz . Müze kısmı manastır konseptli olduğu için eser olarak pek zengin değil malesef.
4)São Jorge Kalesi
Lizbon'da bulunan kale şehrin en yüksek tepesinde bulunmaktadır, şehrin en çok turist çeken yapılarından biridir. Şehri en güzel izleme noktalarından olduğunu söyleyebilirim.
5) Keşifler Anıtı
Belém semtinde, Coğrafi Keşifler anısına yapılmış bir anıttır. Anıt gemilerin 15 ve 16. yüzyıllarda bilinmeyen yönlere doğru sefere çıktığı Tagus Nehri kıyısında yer almaktadır. Anıt üzerinde döneme adını yazdırmış kaşifleri, sanatçıları ve bilim insanları yer alıyor.
Kaşifler Anıtı'na doğru ilerlerken büyük bir kaşifler haritası ,yerdeki mermerler üzerine döşenmiş olarak karşınıza çıkıyor.
6) Lizbon Ticaret Meydanı
Tagus nehri yakınlarında yer alan turistlerin toplandığı, bol bol fotoğraf çektiği tarihi bir meydan. Meydan, nehir kıyısından şehrin ana merkezine doğru açılan bir kapı görevi gördüğü söylenebilir.
7) 25 Nisan Köprüsü
1966 yılında Salazar Köprüsü olarak açılan Lizbon’ un ilk asma köprüsü 25 Nisan 1974 yılında, Karanfil devrimi anısına 25 Nisan köprüsü ismini almış. ( Karanfil Devrimi ile Portekiz’de diktatörlük ve sömürgelerindeki savaşlar bitmiş. Portekiz tarihinin yeni bir dönemi başlamış. 25 Nisan günü de ülkede Özgürlük Günü olarak ilan edilmiş.)
Tagus Nehriyle ikiye ayrılan şehri birbirine bağlayan asma köprü San Francisco’daki Golden Gate Köprüsü’nü inşa eden mühendisler tarafından yapılmış. Bu yüzden ilk bakıldığında kendinizi San Francisco'da hissedebiliyorsunuz.
8-) Lizbon İsa Heykeli
Kollarını Lizbon şehir merkezine doğru açan İsa heykelini şehrin hangi bölgesinde olursanız olun, rahatlıkla görebilirsiniz. Bu heykel, Brezilya'da ki kurtarıcı İsa heykelinden esinlenerek yaptırılmış. Biz çıkmadık ama, siz dilerseniz şehir manzarasını izlemek için heykelin en tepe noktasına çıkabiliyorsunuz.
9) Elevador de Santa Justa
Şehir manzarasını izleyebilmek ve kalenin fotoğraflarını çekmek için güzel ve ilginç bir yapı. Asansörde seyahat kartı geçerli ama teras için extra ödeme yapmanız gerekiyor. Eğer değişmediyse 1.5€ idi
10) Alfama bölgesi
Lizbon’un Sao Jorge Kalesi ve Tagus nehri arasındaki yamaçlarına yayılmış en eski bölgelerden biri. Alfama’da birçok önemli tarihi mekan bulunmakta. Alfama bölgesi büyük Lizbon depreminde hasar görmeyen nadir bölgelerden.
O yüzden eski Lizbon dokusu için kesinlikle görülmesi gerekiyor. Üstelik 28 numaralı tramvayla ulaşarak ara sokaklarında dolaşıp bu tarihi sizde hissedebilirsiniz.
NE YEMELİ?
Lizbon okyanus kıyısına bağlı bir şehir. Bu da Lizbon'da deniz mahsullerinin çeşitliliğini ortaya çıkarıyor. Çok fazla deniz mahsulü bulabilirsiniz. Özellikle deniz böcekleri, kabuklular konusunda Portekiz mutfağı oldukça ünlü.
Lizbon’da her sokağın başında karşınıza çıkan lezzetlerden biri de seyyar kestaneciler. Bu kestaneler tat olarak bizim alışık olduğumuz kestanelerden farklı.Portekizliler kestaneleri tuzlu yapıyorlar. Fiyatı 2,5 Euro. Tadı ise oldukça güzel.
Pastel de nata dünyanın sayılı 20 lezzeti arasında seçilmiştir. Dışı kimine göre milföy hamuru kimine göre ise baklava hamurundan elde edilmektedir. İçinde ise pirinçsiz sütlaç ile doldurulmuş bir tatlıdır. Özellikle üzerine tarçın veya pudra şekeriyle lezzet katabilirsiniz.Şehrin hemen hemen her bölgesinde göreceğiniz bu tatlının mucidi Belem bölgesindeki Pasteis de Belem Pastanesi. Özellikle bu pastanedeki Pastel de nata’nın tadı apayrı. Üstelik yıllardır fiyatını sabit tutuyorlar (1.20 euro)
Ne zaman gitmeli?
Portekiz'de tipik bir Akdeniz iklimi vardır. Özellikle mayıs-haziran-temmuz-ağustos ayları en uygun tarihlerdir.
Dipnot düşmek gerekirse biz temmuz ayında gitmemize rağmen hava şansımıza esintiliydi ve hırkalarla gezmemiz gerekmişti.