Osmanlı ve Cumhuriyet’in ilk yıllarından önemli isimlerin son durağı olan Maçka Şeyh Mezarlığı yok olmak üzere
Mezarlıklar, inançlar, yaşam tarzları, soylar ve tarihi olaylar hakkında eşşiz bilgi kaynağıdır.
Mezar taşları üzerindeki isimler, yazıların karakterleri ve kendileri zamanların ruhunu yansıtır.
Mezarlıkta dolaştığınızda, mezar sahiplerinin etnik, mezhepsel pozisyonu, sosyal statüsü hakkında bir fikir edinebilirsiniz.
Her bir mezar ve taşında öyküler, aşklar, kırık aşk hikâyeleri, başarı veya başarısızlık, destanlar yatar.
Mezarlık deyip geçilmez...
Geçen pazar Akaretler’den Maçka’ya doğru uzanırken, yıllarca önünden defalarca geçtiğim Maçka (Şeyh) Mezarlığı kapısından girdim içeri.
Hakkında bildiğim, mezarlığa ekseriyetle Sabetaycıların kolu olan Yakubilerin defnedildiğiydi.
Adım attığım an artık yok olduğum hissine kapıldım.
Zaman durmuş; tarih donmuş, isimler unutulmuştu.
Yerde insan kemikleri
Tarihi 17’nci yüzyıla dayanan Maçka mezarlığında paşalardan, Cumhuriyet’in ilk devlet adamlarına, Nakşıbendi şeyhlerinden Mevlevi dervişlerine dönemlerinin önde gelen isimleri yatıyor.
Türkiye’nin ilk psikolojik romanı “Eylül”ü yazan Mehmet Rauf da Maçka’da...
1935’te Calais-Paris Ekspresi’nden düşerek Fransa’da hayatını kaybeden Atatürk’ün manevi kızı Zehra Aylin de...
Maçka’ya son defin de 1935’te yapılmış; sanki Zehra Aylin’le mühürlenmiş mezarlık.
Bir tarih laboratuvarı Maçka Mezarlığı’nda bugün tahrip edilmemiş mezar kalmamış.
Bazıları tamamen boşaltılmış, içine yorgan döşek atılmış.
Bally poşetleri, içki şişeleri mezarlığın daha kuytu, daha yalnız köşelerinde.
Ama daha da vahimi, dolaşırken karşınıza çıkan kemikler.
100, 150, 200 yıl önceki İstanbul efendilerinin kemikleri...
Bir köşede, Sabık Nafaa Müsteşarı Burhanettin Bey’in 33 yaşında ölen oğlu Mehmet Ali; diğer yanda “Selanik’te metfun olanlar” Fatma Halil Hanım ve İsmail Halil Bey.
Ve Selanik eşrafından Şevki Efendi zevcesi Rukiye Hanım...
Maçka’da, İstanbul’un tam ortasında belki de kasıtlı olarak unutturulmaya çalışılan, ziyaretçisi kalmamış tarihi bir mezarlık.
Unutulan masallar üzerine atılacak temeller, AVM’ler, oteller, rezidanslar ve ötesi...
Maçka’daki PeşaverliBelli ki yıllardır tek bir ziyaretçisi olmamıştı mezarların.
Biri hariç.
1886’da Peşaver’de zengin bir ailenin çocuğu oarak doğan Abdurrahman Samdani (Abdurrahman Peşaveri), Osmanlı hayranıydı.
Balkan Savaşları’ndan itibaren Osmanlı’ya yardım için Hint Müslümanları örgütleyen Samdani, 1912’de İstanbul’a gelerek orduya katıldı.
Gelibolu’da, Irak’ta savaştı; çok kez yaralandı
1919’da Anadolu’ya geçip Milli Mücadele’de yer aldı.
Kuvayı Milliye’nin İngilizce yazışmalarını yaptı.
Kuruluşunda yer aldığı Anadolu Ajansı’nın ilk personeliydi; Yunan ordusunun Anadolu’daki katliamlarını Avrupa’ya duyurdu.
Ağustos 1920’de Kâbil’e “Fevkalade Murahhas” unvanıyla atanarak TBMM’nin ilk büyükelçisi oldu.
Onun Kâbil’e atandığını duyan Peşaver’deki ailesi dönmesi için yalvardı ama o, “Vatanım işgal altındayken dönemem” dedi.
Savaş bitti, Abdurrahman Bey artık Türkiyeliydi.
21 Mayıs 1925’te Beşiktaş’tan Nişantaşı’ndaki evine yürürken, üç kişinin silahlı saldırısına uğradı.
Suikastçılar onu Rauf Bey (Orbay) zannetmiştir.
30 Haziran’da hastanede yaşama veda etti.
Abdurrahman Peşaveri, Maçka Mezarlığı’na defnedildi ve bir süre sonra unutuldu.
Peşaveri’nin mezarı 2014’te Maçka’da tesadüfen bulundu. Taşlar yenilendi ve törenle ziyarete açıldı.
Ama şimdi yine unutuldu.