Akşam gazetesinde bir küçük haber..
      "Tayyip Erdoğan, Avcılar Hospital'ın açılışını yapmaya 155 bin marklık (28 milyar lira) Mersedes'le gitti..."
      Gazete, 99 model Mercedes'in Erdoğan'ın şahsına ait olduğunu yazıyor.
      Tabii zenginin arabası züğürtlerin çenesini yoruyor.
      Bu kadar parası vardı da daha önce neden altında Mersedesi yoktu?
      Geriye doğru dönüp duruma bakalım...
      1994 yılı Şubat ayında RP il Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada.. Tayyip Erdoğan'ın mal varlığı şöyle sıralanıyor:
     Â"KasımpaÅŸa'da bir daire, Maltepe'de bir kooperatif dairesi, Bolluca'da (GaziosmanpaÅŸa) 346 metrekare arsa, Burak Gıda ve Ticaret Ltd. Åžirketi'nde yüzde 10 hisse..."
      Tayyip Erdoğan, eşinin mal varlığı olmadığını söylüyor.
      Kendisinin altında o zaman da bir Mercedes var ama... Arkadaşına ait...
      Geliyoruz bugüne... Tayyip Erdoğan'ın Akşam gazetesinde sözü edilen 99 model "34 SE 253" plakalı Mercedes otomobili Emniyet Gıda Sanayi Ticaret Ltd. adlı firmaya kayıtlı... 200 milyar lira sermayeli Emniyet Gıda, 1995 yılı Ocak ayında, yani Tayyip Erdoğan'ın Başkan seçilmesinden sonra kurulmuş. Ortakları: Mustafa Erdoğan, Nuran Sözen, Ziya Ülgen, Tayyip Erdoğan... Firmanın işleri iyi gidiyor anlaşılan... Ki sağladığı kar, ortakların son model Mercedes satın almasını bile sağlıyor. Başkan olmadan önce arkadaşının Mercedes'ine binen Tayyip Erdoğan, artık kendi Mercedes'ine binebiliyor... İyi de... Acaba Tayyip Bey neden hala bu düzene karşı? Hem bu düzende sizden bizden iyi para kazanıyorlar. Hem şeriat düzeni istiyorlar. Özlemini dile getirdikleri "şeriat düzeni", öyle dört yılda son model Mercedes parası kazandırıyor mu insanlara?..
      Cumhurbaşkanı Demirel'in yeni hükümeti kurma görevini Bülent Ecevit'e vermesi FP ve DYP'de homurtulara yol açtı... Birinci parti FP, ikinci parti ANAP, üçüncü parti DYP dururken Başbakanlık görevinin 4'üncü parti lideri Ecevit'e verilmesi "Olur mu canım?" yollu yakınmalara neden olurken bir dostumuz dedi ki:
     Â- Oluyor artık... ÖzelleÅŸtirmede de ihaleleri malum artık üçüncü gelene falan veriyorlar...
      20 yıl aradan sonra Başbakanlık koltuğunu tekrar yakalayan Bülent Ecevit, bugün yarın Tansu Çiller'in kapısına gidecek. Dil dökecek. Ve çok muhtemelen eli boş dönecek. Çiller, Ecevit'i uzun uzun dinledikten sonra onu "reddetme" keyfini yaşayacak, kameralara "Hani Çiller bitmişti" der gibi bakacak. Mesut'a nispet yapacak. Ecevit'in nafile turu belli ki en çok Çiller'e yarayacak.
      Vietnam'da bir gazete:
     Â- SavaÅŸ nesli modern çaÄŸa ayak uydurmalıdır artık, diye yazmış ve şöyle devam etmiÅŸ,
     Â- Gençlerin açıkta öpüşmesi hala eski nesilce yadırganıyor. Ama bunu yadırgayanlar sokakta çiÅŸleri geldiÄŸinde en yakın duvarın dibine gidip iÅŸemekte sakınca görmüyorlar. Hangisi daha büyük terbiyesizlik?
      Sorunun üzerinde düşünmekte yarar var...
      Boynunda, neredeyse yarım kilo gelen altın kolyesi, bileklerinde pırlantalarla kaplı künyesi, parmaklarında sıra sıra değerli yüzükleriyle üzerinden zenginlik fışkıran adam, altındaki son derece lüks otomobiliyle, şehir içinde dolaşıyormuş. Kavşağa gelip kırmızı ışıkta durduğunda, arkasındaki bir araç, küüüttt diye otomobiline çarpmasın mı? Hemen açmış kapıyı, tam kendisine çarpan sürücünün üzerine yürüyecek....Önce adamın arabasına takılmış gözü...Otomobil demeye bin şahit ister...En az 30 yıllık, her tarafı dökülen, külüstür mü külüstür birşey...Sonra sürücü takılmış gözüne...Onun sefaleti ise altındaki otomobilden! de beter durumda...Yırtık - pırtık bir gömlek, sekiz yerinden yamalı bir pantolon ve saçtan - sakaldan görünmeyen kirli bir surat...Daha ağzını açıp birşey söylemeye fırsat kalmadan, karşısındaki başlamış yalvarmaya:
      -Abi be...Acı bana be...Sefilim biriyim ben...Kılık kıyafetimden de, altımdaki arabadan da belli olmuyor mu zaten? Evet, suçlu benim ama sana ödeyecek beş kuruşum bile yok...Büyüklük sende kalsın, n'olur affet beni...
      Affetmesem ne olacak ki, diye düşünmüş zengin sürücü...Yoksulluk adamın paçalarından akıyor...
      Uzatmayalım, haydi git, belanı başkasından bul, demiş, dönmüş direksiyonun başına yeniden, basmış gaza...Aradan bir - iki dakika geçmiş ya da geçmemiş, ikinci kırmızı ışığa gelmiş...Yine arkadan bir araç darbesi gelmesin mi? Fırlamış dışarıya...Ama o da ne? Yine aynı sürücü değil miymiş kendisine ikinci kez çarpan? Yetti artık senden çektiğim ulan, diyerek tam üzerine yürüyecek, bizimki camdan uzatmış kafasını, pişkin pişkin sırıtarak seslenmiş:
      -Abi, tamam, tamam, benim...Sen devam et!
      Fıkrayı, dün DSP İzmir milletvekili Ahmet Priştina anlattı. Fıkrayla, kendilerine teslim edilen iktidar aracını ikide bir, biryerlere çarpıp, sonra da millete dönerek, "Abi, tamam, tamam, benim...Sen devam et!" diyen bizim pişkin politikacı esnafını mı kastetti...Yoksa laf olsun diye mi anlattı, Priştina işte bunu söylemedi.
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr