Osmanlı’da gelir getiren bütün kuruluşlar yabancı sermaye tarafından işletilirdi. Limanlar, demiryolları, su kaynakları, elektrik, havagazı tesisleri, aklınıza ne gelirse... Hepsinin kârı yabancı şirketlerin kasasına akardı. Florya Plajı’nı bile yabancı sermaye işletmekteydi.
Cumhuriyet’le birlikte bütün bu işletmeler zaman içinde devletin ve yerli sermayenin eline geçti. Cumhuriyet yönetimi ülke kaynakları üzerinde tam hakimiyet kurdu. Derken... Özellikle 1980’den sonra Dünya Bankası ve IMF reçetelerinin de desteğiyle yabancı sermaye tekrar atağa geçti. Bugün adına bakarak yerli sandığınız pek çok ürün ve işletme artık yabancılarındır. Kuruyemiş ve çiklet bile yabancıların. Birkaç örnek verelim:
BİZİM YAĞ: Japon Ajinomoto, COLA TURKA: Japon Drinco, İÇİM SÜT: Fransız Lactalis, ÇAMLICA GAZOZ: Japon Drinco, YENİ RAKI:İngiliz Diageo, DAMLA SU: Coca Cola, ERİKLİ SU: Nestlé, SAKA SU: Japon DRINCO, YÖRSAN: Dubai Abraaj, YUMOŞ: Hollanda Unilever, YEDİGÜN: ABD Pepsi, KENT ŞEKER: İngiliz Cadburry, FİLİZ GIDA: İtalyan Barilla, NUH MAKARNA: Japon Nisshin,UNO: İspanyol Vedanta, REBUL: Japonya, FALIM SAKIZ: İngiliz Cadburry, PEYMAN Kuruyemiş: Bridgepoint, JELİBON: İngiliz Cadburry. HACI ŞAKİR: Amerikan Colgate. CAN BEBE: Belçika Ontex, BEYMEN: Katar, ATASUN OPTİK: Hollanda...
Kârlı çalışan hangi firma varsa yabancı sermaye parayı bastırıp satın alıyor. Bizim yerli ve milli sevgimiz ise sadece lafta kalıyor!
JÜSTİNYEN
Doğu Roma yani Bizans’ın tarihten silinmesinden bu yana 600 yıl geçti...
O dönemden geriye neler kaldı? Ayasofya, Kariye, surlar, sarnıçlar, su kemerleri...
Başka? Bir de Jüstinyen Kanunları...
Jüstinyen dönemi (527-565) Bizans’ın en parlak yıllarıdır.
Rahmetli Aytunç Altındal’ın Türkiye ve Ortodokslar adlı kitabından okuyoruz:
“Ünlü Roma Hukukunun temeli olan yasaları Jüstinyen ‘Corpus Juris Civilis’ adıyla bir araya getirmiştir. Jüstinyen tarafından konulmuş olan ve medeni /sivil hayatı yönlendiren yasalar hiçbir değişikliğe uğramadan, Bizans yasaları tanımıyla Napolyon tarafından kendi medeni kanununa aktarılmıştır. Napolyon kodeksi denilen bu kanun ve Jüstinyen’in Bizans için koyduğu yasalar günümüzde olanca ağırlığı ve canlılığı ile Latin Amerika’da, Kanada’nın Quebec eyaletinde ve ABD’de Luisiana eyaletinde yürürlüktedir.”
HEDEF
- Sizce kaç Atatürk var?
- İki tane... Biri Atatürk, öteki Mustafa Kemal... Biz ona bazen Gazi Mustafa Kemal de diyoruz...
- Atatürk’ü neden ikiye böldünüz?
- Tek parça yok edemedik, iki parçaya böldük.
- İnönü’yü neden Mustafa İsmet ve İnönü diye ikiye bölmüyorsunuz?
- Ana hedefimiz Mustafa Kemal.
- Bundan ne kazancınız oluyor?
- Entel ve solcu olmanın gereğini yerine getiriyoruz.
- O zaman ne oluyor?
- Yurt dışında piyasamız artıyor, kokteyllere, konferanslara davet alıyoruz, adam yerine koyuluyoruz.
- Cumhuriyet’in kurucusuna vurmak ayıp olmuyor mu?
- Herkes bir tarafından vuruyor, bir de biz vursak ne çıkar? Yüce Atatürk çöker mi?
- Bak Atatürk dedin...
- Ağzımdan kaçtı. Hem zaten aramızda yabancı yok ki...
İHRAÇ
Uzun yıllar Aydınlık hareketi içerisinde yer alan yazar Hikmet Çiçek, Doğu Perinçek’in liderliğindeki Vatan Partisi’nden ihraç edildi. İhraç kararında, Çiçek’in, “Tayyip Erdoğan hükümetiyle aynı gemideyiz” şeklindeki MYK kararına uygun hareket etmemesi gerekçe olarak gösterildi.
Kararda, Hikmet Çiçek’in Oda TV’deki kimi yazılarında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, iş insanı Ethem Sancak ve hükümete eleştiriler yönelttiği iddiası bir başka gerekçe olarak gösterildi. Çiçek’in Vatan Partisi üyesi olduğu halde, “Türkiye’de devrimci bir parti yok” demesi gerekçeler arasında sayıldı.
Bu arada... Araştırmacı yazar Hikmet Çiçek’in şu sıralarda ilginç bir kitabı piyasada satılıyor: “Fetö’nün Solcuları”... Kitapta FETÖ’yü meşrulaştırmaya çalışan sol görünümlü kişiler anlatılıyor. Faydalı bir el kitabı olmuş.
KURBAĞA
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu kendi hesabından bir Kurbağalıdere mesajı yayınlanmış.
“Kurbağalıdere’nin ıslahını hızlı bir çalışmayla çözdük.
Dere canlandı; şimdi balıklar yüzüyor, koku sorunu bitti, kirlilikten eser kalmadı” diyor.
Dün Kurbağalıdere önünden geçtik.
Islah çalışmaları devam ediyor. Derenin iki yanındaki inşaat da bitmemiş, işçiler çalışıyor. Kıyı bandı yaya geçişine hâlâ kapalı.
Bu bilgiyi Ekrem İmamoğlu’na kim verdiyse doğruyu söylememiş.
İnşaat çalışması belki bir iki ay sonra bitecek. O zaman törenle açarsınız dereyi. Böyle alelacele doğru olmayan açıklamaya ne gerek var, onu anlamadık.
ŞAPKA
Aziz Nesin’in yakın dostu Oralp Basım’ın onunla ilgili çok hoş hikâyeleri vardır. Onlardan birini dün telefonda anlattı:
- Aziz Bey İstanbul’da bir ara benim evde kalıyordu. Bir gün dışarıdan geldim, baktım masanın üzerinde bir şapka, bir kaşkol falan... Yaz günü bunların burada işi ne, diye merak ettim. Birazdan Aziz Nesin geldi. Sorunca:
- Bunlar Nâzım Hikmet’in dedi.
- Yahu Nâzım’ın şapkasının, kaşkolünün burada işi ne?
- Rusya’dan şairler geldi. Vera onlara Nâzım’ın bu eşyalarını verip bize göndermiş. Bir müze yapılırsa müzeye koyarsınız, demiş.
Nâzım’ın kaşkolüyle şapkasına dokunduk. Anlatılmaz bir duyguydu.