Türkiye - Finlandiya milli maçı hüsranla bitti. Ancak snuç sürpriz sayılmamalı. Takımımız Almanya maçında da iyi oynamamıştı. Gazeteci ve yorumcular skora bakıp takımı övgü yağmuruna tuttular. Bu defa şansımız skora yansımadı. Fark bundan ibaret.
      Gelelim Cihan Demirci arkadaşımızın isabetli bir tespitine:
      - Kazandığımız maçlardan sonra dakikalarca golleri gösterip, dakikalarca maçın yorumunu yapan ve galibiyetlerin suyunu çıkaranlar yenildiğimiz maçların sonrasında yayını hemen apar - topar bitirerek, yenilgilerimiz üzerine yoruma bile gerek görmüyorlar...
      İşte son Finlandiya maçında da bu durumu yaşadık. Yenildik ve hemen yayını bitirip reklamlara daldık. Bu bizim milletçe bir hastalığımız. Yenilgilerin, başarısızlıkların, hataların, yanlışların üstüne gitmedikçe onları örtüp kapattıkça sporda da, diğer alanlarda da hep yerimizde sayacağız, bunu iyi bilelim!..
      Mühendis okurumuz Galip Özge Arbak, "Dünyanın en kısa kitapları" dizisine yeni ekler yaparak Açık Pencere okurlarına göndermiş. Birlikte okuyalım:
      "Arap Demokrasileri Rehberi.
      Avustralya'da Görgü Kuralları.
      Mutlu Bir Evlilik, Cilt I. Yazan: Woody Allen.
      Mutlu Bir Evlilik, Cilt II. Yazan: Gönül Yazar.
      Türkiyenin Dostu Olan Ülkeler.
      Başbakanların Tuttuğu Sözler.
      Eskimolar İçin Mayo Modelleri.
      Evlenmeye Değer Feministler Albümü.
      Fransız Misafirperverliği.
      Kurbağaların Sağlık Sorunları.
      Milli Takımın Deplasman Başarıları.
      Nobel Ödülü Almış Türkler.
      İtalyan Savaş Kahramanları.
      Sevdiğim Yahudiler - Yazan Yasser Arafat.
      Stalin Tarzı Nezaket.
      Elmaya Benzeyen, Elma Gibi Kokan, Fakat Elma olmayan Meyveler Ansiklopedisi."
      Hikaye bu ya... Üstün mizah duygusuna sahip iki büyük nüktedan; Winston Churchill ve Abraham Lincoln, bir tarihte, ikisinin aynı anda geçemeyeceği kadar dar bir merdivenin tam ortasında karşılaşmışlar...
     ÂChurchill iki yana sıkıca yapışıp kükremiÅŸ:
     Â- Bir aptala yol veremem!..
      Lincoln,
      - Ben veririm majesteleri!.. deyip kenara çekilmiş...
      Başbakan Mesut Yılmaz, Türkiye - Finlandiya milli maçını da kaçırmadı. Sırtında bir anorak, spor kıyafetle tribünde yerini aldı. Antrenörler sahaya kravatla çıkıyor Başbakan tribüne açık yakalı gömlekle geliyor. Çünkü o bir seyirci. Merak edip Atina muhabirimiz Taki Berberakis'e soruyoruz:
      - Yunanistan Başbakanı ve bakanları da böyle her hafta maça giderler mi?
     Â- Ben hiç görmedim, diyor Taki...
      - Neden?
     Â- Buradakilerin iÅŸi gücü var. Yunanistan'ın sorunları ağır...
     ÂBizimkilerin konumu ise deÄŸiÅŸik. Bizde sorunlar çözümsüz. O yüzden bizim siyasetçiler "sorunları çözemiyoruz bari maçları kaçırmayalım" havasındalar. Maçlardan arta kalan boÅŸ zamanlarında da memleket meseleleriyle ilgilenir gibi yapıyor, bu ÅŸekilde can sıkıntısından kurtuluyorlar.
      TBMM'de benzerine pek rastlanmayan bir manzara... 50 kadar DYP milletvekili, Halkla İlişkiler binasının ana giriş kapısında asker nizamı içinde yanyana Mal Varlığını Araştırma Komisyonu'na ifade vermeye gelecek olan DYP Genel Başkanı Tansu Çiller' i bekliyorlar. Derken, uzaktan Çiller görünüyor. Tören şeref kıtası gibi dizilmiş askerlerinin, pardon milletvekillerinin önüne geliyor, başlıyor her biriyle teker teker selamlaşmaya.
      - Günaydın arkadaşlar!
      - Günaydın Sayın Genel Başkanım!
      - Günaydın arkadaşlar!
      - Günaydın Sayın Genel Başkanım.
      Sıra DYP Isparta milletvekili Ömer Bilgin' e geliyor. Bilgin, Genel Başkanı tam karşısına geldiğinde, gür bir ses tonuyla tekmilini veriyor:
      - Emir ve komutanıza hazırız Sayın Genel Başkanım!
      Genel Başkan, tekmilden gayet mutlu, aynı tonda yanıtlıyor askerini:
      - Maşallah! Maşallah!
      Hem de 41 kerre...
      İstanbul'daki türban (çarşaf) eyleminden sonra gözaltına alınan Akit Yazarı Abdurrahman Dilipak, salıverildikten sonra çıktığı Kanal 7 Ekranında bol bol "demokrasi", "özgürlük", "insan hakları" ve "hoşgörü"den dem vurdu. Posta Yazarı Erbil Tuşalp arkadaşımız Dilipak'ı dinlerken onun 1987 yılında Yeni Gündem Dergisinin 43'üncü sayısında yayınlanan sözlerini anımsamış. Sizlere de aktaralım... Dilipak'ın dilinin altındakiler konusunda daha iyi fikir sahibi olalım...
     ÂY. Gündem: Batı anlamında bir demokrasi Ä°slam diniyle uyuÅŸabilir mi?
      Dilipak: Bunlar Batı'nın terimleri. İslam'ı demokrasiyle, liberalizmle, rasyonalizmle açıklayamayız. İslam demokrat değildir. Rasyonalist de değildir. İslam'ın kendi değerleri, kendi ölçütleri vardır. Ben demokrasiden çok daha fazlasını istiyorum.
     ÂY.Gündem: Sizin istediÄŸinizle demokrasi arasındaki farklar neler?
      Dilipak: Hiçbir Batı demokrasisinde insanlara kendi hukukuyla yargılanma hakkı tanınmaz. İslam'a göre insanlar kendi cemaatlerinin hukukuna göre yargılanmalıdırlar. Örneğin Osmanlı'da Ermeni, Ermeni hukukuna göre yargılanırdı. Osmanlı hukukuna göre değil. İslam'da kanun koyucu yoktur.
     ÂY.Gündem: Bu kuralların dışına çıkanlar cezalandırılmalı mı?
      Dilipak - Dinde zorlama yoktur, fakat İslam'da vardır. Bu insan bu sözleşmenin altına imza atmışsa ve uymuyorsa cezalandırılır. Mesela başı açık gezemez Müslüman kadın. Alırsın cezalandırırsın. Müslüman olduğunu söyleyen bir kişi oruç yiyemez. Her çocuk 18 yaşına geldiği zaman dinden çıkabilir. Ama bir insan, bu hakkıyla ilgili süre geçtikten sonra dinden çıkarsa öldürülür; yani öldürme hüküm olarak vardır. Böyle bir insanın İslam toplumunun dışına çıkması gerekir".
Yazara E-Posta: M.Asik@milliyet.com.tr