Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Söze Fenerbahçe ve Galatasaray'ı kutlamakla başlayalım. Dünya Şampiyonu Juventus'la başabaş oynayan bir takım yarattığı için Fatih Terim'i özellikle kutlayalım. Ofsaytları milimetrik farklarla yakalayan Alman hakem üçlüsünü de unutmayalım. Darısı bizim hakemlerin başına diyelim. Erzurum'dan bir futbolcunun topu ayağında tutma sebeplerine ışık tutan anektodu aktaralım.
       ***
       Erzurum'da yayınlanan haftalık Temmuz dergisinin sahibi, yayın yönetmeni, muhabiri, dağıtıcısı; yani "herşeyi" Recep Re, geçenlerde Dadaşkent beldesine gitmiş... İşlerini bitirdikten sonra Belediye Başkanı Ensar Coşkun'u da bir ziyaret edeyim demiş...
       FP'li Başkan, sportmen adam... Boş vakitlerinde gazete bürolarını dolaşır, muhabirlerle bilek güreşi yapar, hepsinin bileğini masaya yapıştırırmış. Bir de futbolu pek severmiş... Recep Re'ye sohbetin en koyu yerinde sormuş:
       - Nasıl, iyi top oynayabiliyor muyum bari?..
     ÂRecep Re, "Ä°yi oynamasına iyi oynuyorsunuz da, çok ÅŸahsi oynuyorsunuz" der demez... BaÅŸkan durumu izah etmiÅŸ:
     Â- Yanımızda yöremizde bi sürü kamera var. Hepsi bizi çekiyor. Halka pasif biri olarak görünmek doÄŸru olmaz. Topu ayağımızda fazla tutacağız ki halk görsün...

       20 yıla mahkum iki hükümlüye garip bir ceza verilmiş... 10 yıllığına tek bir şey isteyebilecek, ikinci 10 yılda ikinci bir istekte bulunabileceklermiş.
       Mahkumlardan biri bol bol kitap istemiş... Diğeri de 10 yıl yetecek kadar sigara... Kapılar kapatılmış... 10 yıl geçmiş aradan. Kapılar açılmış. Birinci mahkuma ikinci 10 yıl için isteği sorulmuş:
     Â- Yeni kitaplar istiyorum bir de gözlük, demiÅŸ...
       İkinci mahkumun kapısı açılmış. Ve görülmüş ki karton karton sigaralar olduğu gibi duruyor. İkinci 10 yıl için ne istediği sorulduğunda:
     Â- Çakmaaaak, diye inlemiÅŸ...

       Bir okurumuz, Milliyet'te 13 Eylül 1998 tarihinde yayınlanan (yanda görülen) fotoğrafı kesmiş, altına birkaç not düşerek bize göndermiş. Tansu Çiller'in Kütahya gezisinde kurban edilen boğayla ilgili resim İran'da Humeyni dönemindeki idamları anımsatıyor. Bakınız okurumuz ne diyor:
       1- Bu tür fotoğrafların AB'ye kabul edilmeyişimizin sebeplerinden biri olduğunu biliyoruz. Acaba bu tür sahneleri kasıtlı mı yaratıyoruz.
       2- Memleketimizdeki hayvanseverler ve cemiyetleri bu tür resimler karşısında niye hiç tepki göstermiyorlar. Hayvan sevgisi sadece cici kedi ve köpeklerde mi kendini gösteriyor?
       4 - Tansu Çİller bir kadın ve anne olarak, böyle bir duruma nasıl müsaade edebilir?
       5 - Bu ülkede, "Ben hayvan kurban edilecek, hiçbir il ve ilçeye gitmiyorum" diyecek bir lider, üst düzey yönetici, vs çıkmayacak mı? (Oy kaygısı ile çıkamaz, ben de biliyorum.)
       6- Siyasetçilere kesilen kurbanların çoğunlukla fakirlere dağıtılmayıp kasaplarda satışa çıkartıldığını biliyoruz. Neden biline biline bu oyun oynanıyor. Neden kurban adı altında hayvanlar boğazlanıyor?

       Genel seçimlerin Nisan'da yapılacağı kuşkulu olsa da yerel seçimlerin o tarihte yapılacağı kesin. Adaylar önümüzdeki günlerde tek tek isimlenip ortaya çıkacak. Gazeteciler, örneğin İstanbul adaylarına bu fedakarlığın nedenini soracak. Ve hemen şu yanıtı alacaklar:
     Â- Ä°stanbul'a aşığım...
       - Bu kente hizmet için yıllardır geliştirdiğim projelerim var.
       - Hizmet imkanı bulursam yepyeni bir İstanbul yaratacağım...
       Bunları nereden mi biliyoruz?
       Geçen seçimlerden.
       Son seçimlerde RP'den Tayyip Erdoğan'ın yanında CHP'den Zülfü Livaneli, ANAP'tan İlhan Kesici, DSP'den Ertuğrul Günay adaydı. Hepsi sorulduğunda kente olan sevgilerini aynı sözcüklerle ifade ediyorlardı:
     Â- Ä°stanbul'a aşığım.
       Seçimi Tayyip Erdoğan kazandı. Diğerleri kaybetti.
       Kazanan olsun, kaybedenler olsun, seçim kampanyası sürecinde İstanbul'un sorunlarını incelemek, projeler geliştirmek, İstanbul halkıyla kentsel sorunlar üzerinde konuşmak fırsatını bulmuşlardı.
       Beklenirdi ki kaybetmelerine rağmen seçim sürecinde kazandıkları bilgileri seçim sonrasında da kullanacak, Tayyip Erdoğan'ı icraatı sürecinde yakından izleyecek, bu şekilde aşığı olduğu kente hizmette bulunacaklar.
       Ancak öyle olmadı. Dört yıl boyunca ağızlarını hemen hiç açmadılar.
       Belki de daha önce rakip olduklarından yapacakları eleştirinin yanlış anlaşılacağını düşündüler.
       Peki ya siyasi partiler... Bu partilerin belediye meclislerine soktuğu üyeler?
       Onlar hangi mücadeleyi yürüttüler?
       Hiç...
       Göz önündeki iki büyük kentte, İstanbul ve Ankara'da ANAP'lı, CHP'li, DYP'li Meclis üyeleri haysiyetlerini Belediye'nin vestiyerine astılar, RP'li başkanların dümen suyuna girdiler.
       Kendi küçük avantaları karşılığında Başkan'ın her kararına evet dediler.
       Birkaç yiğit isim hariç... İstanbul'u ve Ankara'yı sattılar.
       Ve bu üyelerin partileri onların bu haysiyetsizliğine seyirci kaldılar.
       Seçim yaklaşıyor... Şimdi CHP'li, ANAP'lı DYP'li DSP'li yiğitler meydanlara salınacak... İstanbul'a nasıl da aşık olduklarını anlatacak... "İstanbul'a aşıktın da bugüne kadar neden sesin çıkmadı, bu aşkı yeni mi hatırladın" yollu soruları geçiştirecek, bizden oy isteyecekler.
       Hiçbiri bu göreve rant yağması ya da fiyaka uğruna aday olduğunu söylemeyecek... Hepsi "aşk" tan dem vuracak.
       Ve biz oyumuzu "mecburen" birine vereceğiz.



Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr