Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Gazetelerimizde hemen her gün Meclis Başkanı'nın, Başbakan'ın, Dışişleri Bakanı'nın türbanlı eşleriyle ilgili rengârenk türbanlı fotoğraflar ve haberler görüyoruz. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in eşi Semra Sezer'in de kimi çalışmaları var. Ama onlar pek medyaya yansımıyor. Semra Hanım'ın "Ulusal Eğitime Destek" kampanyası çerçevesinde yaptığı çalışmaların bir bölümünü internetteki "cankaya.gov.tr." adresinden aktarıyoruz:
•  Türkiye'nin dört bir yanında okuma yazma kampanyaları...
•  Temel sağlık, hijyen, tarım, iletişim, eğitim, beslenme, çocuk bakımı, çevre kursları...
•  Silvan'da 6 bin öğrenciye önlük ve forma dağıtılması...
•  İstanbul Zeytinburnu'nda, "Evde Çocuk Bakımı" ve "Evde Hasta Bakımı" kursları...
•  Muğla'da, "Yetişkinler İçin Turizm Eğitimi" semineri...
•  Diyarbakır'da 100 milyar liralık gıda ve temizlik yardımı...
•  Yalova'da göz taraması...
•  Van Alaköy'de 5 derslikli okul...
•  Siirt'te, 300 göçebe çocuğuna çadırda eğitim...
     Acaba Semra Sezer yanlış yolda mı? Kafasını örtüp türban yasağını delme çalışmalarına başlasa daha mı iyi eder? Toplum bunu mu ister? Ne dersiniz?

Osmanlı'dan beri kıyafeti tartışıyormuşuz.
Demek ki Osmanlı'dan beri bizim kafada değişiklik olmamış.



Emre Kongar Cumhuriyet'te medya üzerine yazdığı yazıları "Yozlaşan Medya ve Yozlaşan Türkçe" adlı kitapta topladı. Oradan öğreniyoruz ki...
İsmet Paşa'nın "Namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmazsa o memleket batar" şeklinde bilinen sözünün aslı şöyleymiş:
"Eğer bir memlekette erbab - ı namus laakal, eşirra kadar sabur olmazsa o memleket hemehal batar."
Türkçesi: "Eğer bir memlekette namus sahipleri en az şer sahipleri (kötüler) kadar sabırlı olmazsa o memleket mutlaka batar."
Paşa cesaretten önce "sabırlı" olmayı öneriyor...

AB Komisyonu "Reformları yaparsanız 2004 Aralık ayında müzakereler başlar" demiş.
Müzakereler ne kadar sürecek peki? Sonsuza kadar mı?

Hukukçu okurumuz Nebi Kaya Amerika'dan yazıyor...
"Christoph Daum'un Fenerbahçe'de işbaşına getirilmesi, Fenerbahçe açısından kuşkusuz çok olumlu bir gelişme. Ancak, aynı şey Daum açısından söylenebilir mi? Artık "clean" (temiz) olduğunu bildiren Daum'un, Fenerbahçe'de işler düzelmediği takdirde çareyi tekrar kokainde aramayacağını kim garanti edebilir?

Uygarlığın seviyesi, kıskançlık duygusunu aşmakla oranlıdır.



Haftanın en acı olayı basının ve dergiciliğin duayenlerinden Ercan Arıklı'nın bir trafik kazası sonucu ölümüydü. Medya çok üzüldü. Cumhurbaşkanı kırmızı ışıkta duruyor diye onua gırgıra alan medya da üzüldü mü acaba? Eğer üzüldüyse boşuna...
***
Tayyip Erdoğan Ulusa Sesleniş konuşmasında, SİT alanlarının yağmalanacağını söyleyenleri yalancılıkla suçladı. Kimin yalan, kimin doğru söylediğini anlamak için İstanbul varoşlarına şöyle bir göz atmanız kâfi... Göz alabildiğine uzanan binlerce kaçak kondu Tayyip Erdoğan'ın Belediye Başkanlığı döneminde "Kaçak inşaata izin yok" mavalıyla inşa edildi... Türkiye'yi aynı akıbet bekliyor.
***
Hafta içinde yayımlanan anketlerde Deniz Baykal başarısız göründü. Gerçekten öyle mi? Bir dostumuz dedi ki:
- Bu Baykal'ın kendisine ne misyon yüklediğine bağlı. Eğer solu iktidar dışında tutup sağ güçlere rahat bir iktidar sağlamayı amaç edindiyse tabii ki başarılıdır.
***
Moldovya Başbakanı Vasile Tarle Ankara'da onuruna verilen yemekte kadehini kaldırmış ancak eli havada kalmış. Erdoğan kadehini kaldırmayarak Moldovya Başbakanı'na Müslüman ülkede bulunduğunu hatırlatmış... Adam bir an:
"İki ay önce Irak'taki Müslüman kardeşlerine saldıran ABD'yi destekleyen aynı kişi değil miydi? Acaba o Müslümanlığa sığıyordu da bu mu sığmıyor?" diye düşünmüş olmalı...
***
Yahya Demirel'in Şekerbank'tan 1995'te aldığı 63.5 milyar lirayı iflas gösterip ödemediği ortaya çıktı. Yahya 4 milyon dolar da Halk Bankası'ndan götürmüştü. Ne parayı batıran ceza görüyor, ne kredileri veren. Parayı ödeyen halk da şikâyetçi değil, Kars'ta Demirel'i "Kurtar bizi Baba" diye karşılamışlar. Acaba böyle başa böyle tarak mı?

"Gülşenin"de Alemin bu sırra ermez hîç kes
Zâğlar âzâde vü bülbül giriftâr - ı kafes"
Firakî'nin yazdığı bu beyitin anlamı şu imiş:
"Dünyanın gül bahçesinde bu sırra kimse akıl erdiremez, kargalar her yerde serbest de bülbül kafeste tutsak.