Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kazlıçeşme'den Nuri
Rüyamda Belgrad Ormanlarındayım. Ağaçların arasında gezinirken Hasan Mutlucan'a rastlıyorum. Selamlaşıyoruz:
- Ne o üstad, hayrola, diyorum, bu yaştan sonra atletizme mi soyundun..." Üzerindeki eşofmanı düzeltip derin bir nefes alıyor:
- Hiç sorma birader, diyor, emir büyük yerden geldi. Form tutmak zorundayım...
Şaşırıyorum. "Ne gibi?" diye soruyorum. Anlatıyor:
"Geçenlerde Genelkurmay'a çağırdılar beni... Çevik bir Paşa'nın odasında TRT'den bir yetkiliyle beraber toplantı yaptık. Toplantının konusu, ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda meydana gelebilecek muhtemel bir askeri müdahalenin ayrıntılarıydı. Öğrendiğime göre, TRT'nin elinde bulunan benim bantlar aşırı kullanma sonucu yıpranmış. Yeni çekimler gerekiyormuş. Anlayacağın, bu yaştan sonra tekrar stüdyoya gireceğim..."
Korkuyorum.
"İyi ama üstad, askeri darbelerin bu memleketi bir şey kazandırmadığını bilmiyor musun? Neden itiraz etmedin?" diyorum. "İtiraz etmeye gerek yoktu" diyor. "Askerler de darbe taraftarı değil. Ama, arsa meraklılarının anlayacağı dilden konuşursak, her metrekaresi bağımsızlık uğruna şehit düşen binlerce insan kanının suladığı bu toplakları da, öyle kolay kolay gericilere ve hırsızlara bırakma niyetinde değiller. Türkiye'yi sokakta bulmadığımızı söylüyorlar."
Merak ediyorum. "Peki, Allah gecinden versin, siz rahmetli olduktan sonra ne yapacağız? Darbeler nitelik mi değiştirecek acaba?" Gülümsüyor Mutlucan, "O zaman darbe yapmadan önce biraz daha düşünürler herhalde" diyor. "İlle de kafaya koydularsa, bizim işi yeni yetme arabesk şarkıcılarından birine de yaptırabilirler... Örneğin, Küçük İbo... Şimdiden başlarsa önümüzdeki elli yılın ihtiyacını rahatlıkla karşılar..."
YORUMU:
Anlaşılan demokrasinin tehlikede olması sizi endişelendiriyor. Darısı basiretsiz politikacıların başına...


Çapa Tıp Fakültesi'nde dün duygulu bir "mezuniyet" töreni vardı. Türk nöroloji camiasının seçkin isimlerinden Profesör Coşkun Özdemir, 29 yılı üniversitede geçen 44 yıllık aktif meslek yaşamını dünkü "mezuniyet töreni"yle noktaladı...
"Coşkun Hoca emekli oldu!" demeye dili varmazmış öğrencilerinin... Bu genç ruhlu - saygın bilim adamı, olsa olsa "mezun" olurmuş..
Bilimsel çalışmalarına koşut olarak kurucusu olduğu Kas Hastalıkları Laboratuarı ve Kas Hastalıkları Derneği'ndeki etkinliğiyle, yaşamını tekerlekli sandalyeye bağlanmış kas hastalarına adayan... bunun yanında da toplumsal olaylara karşı duyarlı yaklaşımını sürdüren Profesör Coşkun Özdemir'in "mezuniyet" törenine gazeteci - yazar İlhan Selçuk da katıldı. Selçuk, konuşmasında "bilim adamının toplumsal sorumluluk duygusu" üzerine ilginç bir öykü anlattı...
Şartlı refleks araştırmalarıyla tanıdığımız ünlü Rus bilim adamı Pavlov, bir sabah laboratuara hayli geç gelen asistanına sert bir ses tonuyla sormuş:
- Neredeydiniz bu saate kadar?..
Asistanı:
- İhtilal vardı da, diye mazeretini açıklamaya girişince Pavlov parlamış:
- İhtilalden size ne!..
İlhan Selçuk
şöyle devam etti:
- Bilim adamı dendiğinde Pavlov gibisi de vardır, başka bir tarz olarak Bertrant Russell gibisi de... Her ikisine de bilime katkılarından dolayı selam ve saygı... Ama ben daha çok insanlığa katkı için toplumsal olay ve sorunlarla da ilgilenen bilim adamlarını seviyorum. Coşkun Özdemir de onlardan birisidir. Bu konuda da "coşkun", olayları sürekli duyumsayarak yaşamayı yeğlemiş genç ruhlu bir insandır..."


Bugünlerde gazete ve dergilerdeki imzasız bir ilan hayli takdir topluyor. Atatürk'ü Florya'dan denize girerken gösteren fotoğrafın üzerinde "Güneşi özledik..." yazısı bulunuyor. Bunun kimin ilanı olduğunu belirten başkaca bir işaret bulunmuyor.
Ama ilanın yayınlandığı günün akşamı televizyon kanallarında ve ertesi günkü gazetelerde bu ilanın ünlü mayo firması Zeki Triko tarafından verildiğini bütün Türkiye öğrendi.
İlan ve reklam alanındaki bu "hızlı Atatürkçülüğün" esas sebebi RP'li İstanbul Belediyesi'nin tutumundan kaynaklanıyormuş. Belediye güzel göğüs ve kalça fotoğraflarının İstanbul'daki büyük ilan panolarına asılmasına izin vermiyormuş...
Ne yapmak lazım?
Belediye Refahlı ya, hemen karşısına bir Atatürk koyalım!
Madem bizim güzel mankenlerimizin giydiği mayolara müsaade etmiyorsun, al sana bir Atatürk! Hadi bakalım buna da karşı çıkın da görelim!?.
Zeki Triko, bu ilanla çağdaş Türkiye'yi yaratan Atatürk'e şükran borcunu ödüyormuş!
Peki çağdaşlığı savunmak için akla başka söz, resim, sembol gelmiyor mu?
Mayoyu da Atatürk mü savunacak?
Atatürkçülüğün bu kadar tecimsel olanına doğrusu ancak mayo çıkartılır!

Milli Güvenlik Kurulu'nun 9 saatlik görüşmede aldığı kararları Bakanlar Kurulu 30 dakikalık görüşmede onaylamış, Erbakan:
- Kimse tereddüt etmesin bu kararların hepsi uygulanacaktır, demiş...
Ancak yine de kimi tereddütler yok değil! Parti programını "şeriat düzeni" doğrultusunda oluşturmuş Erbakan şimdi 180 derecelik dönüşle parti programı ve politikasının tam tersine icraata mı başlayacak?
Öyle olacağını hayal edelim. Peki ya olmazsa?
Ya "Bukalemun Hoca" uyutma taktiği güdüyorsa?
Kimsenin kuşkusu olmasın... Ülkenin yüzde 80'inin oluşturan kesimde uyuyacak göz yok. MGK üyesi komutanların da zaten uykusu kaçık...
O zaman ne olacak? Maalesef kısa sürede RP ile Ordu karşı karşıya gelecek.
Ordu - siyaset ilişkileri şimdilik "Anayasal çerçeve"nin dışına taşmıyor. Ancak inatlaşma irtifa kazanırsa komuta kademesi kendini anayasal çerçevenin dışına çıkmaya mecbur hissedebilir... Ordu'nun muhtıra veya darbe sürecine girmesi de ülkede yıllar sürecek bir başka acı serüvenin içine iter...
Bütün bunların olmaması için sivil güçlere büyük sorumluluk düşüyor. Muhalefet partileri, sendikalar, üniversiteler ve diğer sivil kuruluşların Refahyol'u çağdaş çizgiye çekmek, olmuyorsa iktidardan düşürmek için seferber olması gerekiyor.
Türk - İş, DİSK ve TESK'in yürüttükleri demokrat ve dengeli mücadele bu açıdan çok önemli... Parlamentodaki hareketlenme önemli. Eğer sivil güçler bir başka deyişle "silahsız kuvvetler" Refahyol'u yola getiremez veya iktidardan uzaklaştıramazsa o zaman Ordu ile Refah arasında iki ucu da tehlikeli bir hesaplaşma başlayacak ki, kesinlikle o noktaya varmamak lazım. Sendikalar, muhalefet partileri ve diğer sivil güçler acilen safları sıklaştırmak zorunda.