Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal ölümünün 28. yılında kabri başında devlet töreniyle anıldı. Hakkında övgü dolu sözler söylendi. Bu arada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “O örnek bir siyaset ve devlet adamıydı” sözleri kendi partisi içinden eleştiri aldı.
ANAP’ı kurarak Türk siyasetinde söz sahibi olan Özal’ın en büyük hamlesi özelleştirme idi.
- Neydi özelleştirme?
- Denildi ki mülkiyet halka yayılacak. İşçiler çalıştıkları KİT’lerin hisse senetlerini alıp onların sahibi olacak. Zarar eden kuruluşlar kâr etmeye başlayacak. KİT’ler özelleşince devlete yük olmayacak...
- Peki, ne oldu?
- KİT’lerin kredileri kesildi. Kâr eden KİT’ler zarar ettirildi. Kârlı kuruluşlar blok halinde yerli ve yabancı sermayeye satıldı. Zarar edenler elde kaldı. İşçiler çalıştıkları KİT’lerin hisse senetlerini alacaktı. Bu beklenti boşa çıktı. Halka verilen sözler tutulmadı.
- Peki, sonra?
- KAMU kuruluşları rastgele satıldı. Siyasi yakınlık gözetildi. İşten anlamayan şirket ve kişiler tesisleri aldı, Makineleri hurdacıya sattı, arazilere rezidans veya AVM kurdu...
- Sonra...
- Cumhuriyet’in temeli olan Sümerbank’tan Etibank’a, TEKEL’den TPAO’ya, Et Balık Kurumu’ndan Süt Endüstrisi Kurumu’na kadar dev kuruluşlar, bölündü, parçalandı işe yaramaz hale getirildi.
Geriye üretim tesisleri tarihe karışmış bir ülke ve milyonlarca işsiz kaldı... Bu tablonun senaristi IMF, uygulayıcısı Turgut Özal ve onun yolunda gidenlerdi.
Kemal Kılıçdaroğlu bunlardan habersiz mi?
SAHTE MASKE
Aile ve Çalışma Bakanlığı, pandemi sürecinde 335 kişisel koruyucu donanımı denetleyerek, 41 güvensiz ürünü tespit etmiş.
Güvensiz ürünler arasında maskeler çoğunluğu oluşturuyor.
Bir yıldır taktığımız Arizon, Awon, Temsan, Safeguard, Helin, Ert, Nez mask, Bozkurt gibi birçok marka, güvensiz ürünler listesinde yer alıyor.
Bu ürünlerle ilgili yaptırım mı? Haklarında “piyasaya arzın yasaklanması ve toplatma” kararı verilmiş. Ancak herhangi bir ceza öngörülmemiş.
Alınan önlem şöyle özetleniyor:
“...Bakanlık, ürettikleri ürünlerle vatandaşımızın sağlığına kasteden ve haksız rekabete yol açan kişilerin, firmaların takipçisi olmaya devam edecek.”
Böylece... Yasaklanan ürünlerin sağlığımıza kastettiği kabul ediliyor ancak herhangi bir ceza verilmiyor. Sattıkları ürünün kazancı da kendilerinde kalıyor.
Sağlığımızla bu kadar ilgili ürünlerin daha piyasaya çıkmadan Sağlık Bakanlığı’nca kontrol edilmesi ve bir garanti damgasıyla piyasaya sürülmesi gerekirdi. Bu yapılmamış. Üretim başıboş bırakılmış. Bizler de halk olarak maske takıyorum diye maske özelliği olmayan bu bez parçalarını yüzümüze takıp etrafta dolaşmışız. Sonra da pandemide nasıl dünya birincisi olduk diye merak ediyoruz.
VEBA
Orhan Pamuk’un “Veba Geceleri” adlı son romanında Kolağası Kamil diye bir figür yer alıyor.
“Okulu derece ile bitirmiş.
İnce bıyıklarını yukarı doğru tarayan yakışıklı genç bir subay.
Annesi ikinci kez evlendiği için ona kırgın.
Postane basmış.
Rum bir eczacının amblemini taşıyan komik bir bayrağı sallayarak komutan olmuş.
En sonunda da Cumhurbaşkanı olmuş.”
Bu gibi tanımlardan anlıyorsunuz ki bu kişi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Orhan Pamuk da Kolağası Kamil karakterinin Atatürk olduğunu saklamıyor, eleştirilere karşı “Kolağası Kamil romanda çok olumlu bir karakter olarak geçiyor” gibi savunmalara yöneliyor. İyi de... Atatürk’le ve hayatıyla ilgisiz bir olayın içine Kolağası Kamil diye O’nu yerleştirmek nedir? Onunla dalga geçmek değil mi? Onu sıradanlaştırmak değil mi?
Birilerinin hoşuna gitmek, fazladan üç beş kitap satmak için değer mi bunlara?
TOP
Osmanlı’dan kalan bir ramazan fıkrası...
Ücra bir köyün önde gelenleri ramazan öncesi toplanmışlar.
- Bu ramazanı daha şenlikli kutlayalım, diye konuşmuşlar
- Ne yapalım?
- Bir ramazan topu bulalım, iftarı top sesiyle açalım..
Fikir hoşa gitmiş. Şehre inilmiş. Hurdacılardan bir ramazan topu satın alınmış. Bir de topçu bulmuşlar şehirde. Onu da alıp dönmüşler köye. Topu yakındaki tepenin üzerine yerleştirmişler. Ramazanın ilk akşamı iftar vakti merakla iftar topunun sesi beklenmiş. Ses yok. Bekle Allah bekle. Yok. İftarı top sesini duymadan açmışlar. İftardan sonra da topu merak etmiş, tepenin yolunu tutmuşlar. Bakmışlar topçu topu parçalara ayırmış, bir fener ışığında tamire çalışıyor. Hep beraber topçunun kafasını ütülemeye başlamışlar:
- Topumuz neden patlamadı, sen toptan anlamaz mısın, topu tamir edebilecek misin?
Topçu sonunda isyan etmiş, elindeki alet edevatı yere fırlatmış:
- Ben sizin topunuzun... diye bağırarak ceketini almış ve gitmiş.
ADAM UÇURMA
Şeytani zekâ gerçekten... Bir organizatör... Malatya’nın Yeşilyurt Belediyesi’ne bağlı dernek kuruyor, 45 kişiyi kaydediyor, Almanya’dan davet ayarlıyor, Valiliğe başvurup gri hizmet pasaportu çıkartıyor, 45 kişi sözde çevre eğitimi için Almanya’ya uçuruluyor, 43’ü geri dönmüyor. Bu şekilde 6 AKP’li belediyede adam kaçırma organizasyonu yapılmış. Bazısı pandemi yüzünden iptal edilmiş.
Bu şeytani senaryonun nasıl olduysa farkına varılamamış!
AB ülkeleri şimdi gri pasaporta da vize zorunluğu koyarsa haksız olurlar mı?