Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir yanda Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylık ilanı. Öte yanda diğer partilerin çekingen ve tereddütlü duruşları. 6’lı Masa gittikçe daha gizemli hale geliyor.

Bakınız, İYP lideri Meral Akşener, Habertürk’te yayımlanan son röportajında Kemal Bey’in kendi adaylığı zorlaması konusunda ne diyor:

- Kemal Bey dedi ki ‘Bu 6’lı Masa Cumhurbaşkanı adayını tespit edecek’. Bu masaya bu görevi verip, kendini bağlayan Sayın Kılıçdaroğlu’dur. O masanın bir noter olma görevi yok.”

Cümleleri açarsak, Meral Hanım der ki:

Haberin Devamı

- Kemal Bey kendisini aday ilan edebilir. Ancak 6’lı Masa noter değil. Kemal Bey’in adaylığını tasdik etme mecburiyetimiz yok. Başka biri de aday olabilir.

Akşener bu arada seçilecek adayla ilgili şartını “kazanacak bir aday” olarak açıklıyor ve böylece Kemal Bey’i kazanacak bir aday olarak görmediğini ihsas ediyor.

Bizim merakımız mı?

6’lı Masa isim kararını hangi yöntemle verecek? Bugüne dek bu açıklanmış değil. Açık oylama mı yapılacak? Gizli oy mu? İki aday bir ismi, iki aday başka ismi, iki aday daha başka ismi aday gösterdi diyelim...  Tek adaya nasıl varılacak? Karar oylamasında yüzde 25 oya sahip CHP ve yüzde 15 oya sahip İyi Parti ile yüzde 1-2 oya sahip küçük partilerin oyları eşit mi sayılacak?

Bu haftaki toplantıda DEVA ve Gelecek Partisi’nin yeni cumhurbaşkanının kararlarına katılma talepleri de görüşülecek. Kemal Bey ve Meral Hanım, Babacan ve Davutoğlu’nun bu talebini acaba nasıl karşılayacak?

Son soru: İyi Parti ile ittifak kurarak diğer partileri peşine takabilecek olan Kemal Bey kendini bu 6’lı Masa cenderesine neden soktu? Bu model kimin fikriydi?

GORDON

Kitabı Ahmet Şerif İzgören yazmış. 2012 yılında yayımlanmış. “İş Hayatı Futboldan Ne Öğrenir?” adlı bu kitabın içinde futbol yaşamından çizgiler ve hatıralar yer alıyor. Okuyoruz:

Gordon Milne Beşiktaş’ın başına gelir ilk antrenmanda oyunculara sözü şu olur:

- Benim oyuncum hakeme itiraz etmeyecek ve yalan yere sakat numarası yapmayacak.

Oyuncular işlerine odaklanır. Beş yılda üç şampiyonluk, iki ikincilik ile tarihin en başarılı yılları yaşanır. Oyuncular sonraki yıllarda da antrenör ve spor yazarı olarak çok başarı olurlar.

Haberin Devamı

Zaten ne demiş Atatürk:

“Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim.”

Spor temiz, dürüst ve yüce bir ruhla yapılır.

Uzun vadeli başarı ancak böyle gelir.

Tabii ahlaklı spor seyircinin de katkısıyla gerçekleşir.

Milli maçlarda rakip takımın milli marşını ıslıklamayı marifet sanan, maç kazanmak için her türlü üçkâğıtçılığı mubah sayan bir seyirci ile spor ileri gitmez.

BÜLBÜL

Konuşkan kişi birden susunca, “Dut yemiş bülbül gibi sustu” deriz.

Dut yiyen bülbül neden susar?

Ya da bülbülün dut yediği için sustuğu doğru mudur?

Konu üzerinde tartışma başlayınca Facebook’ta İstanbul Üniversitesi Zooloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Osman Murathanoğlu’nun açıklaması yer aldı.. Dedi ki hoca:

“Erkek bülbül mayıs ayında çiftleşmek için öter. Bir süre sonra kendine eş bulur ve ötmeyi keser. Tam o sırada da dut ağaçları meyve verir. Halk bülbülün susmasını duta bağlar ama yanlıştır. İkisi arasında bir neden-sonuç ilişkisi yoktur. Bülbülün ötmesi ve susması çiftleşmeyle ilgilidir.”

Haberin Devamı

Bu bilgi ne işimize mi yarayacak?

Tabii ki bülbülleri daha iyi anlamamıza yarayacak!  

VAHDETTİN

Gazeteci ve tarihçi Murat Bardakçı geçenlerde televizyonda “Padişah Vahdettin hain miydi?” sorusunu tartışırken:

- İngiliz gemisine binip gitmesi yanlıştı ama Vahdettin hain değildi, diye konuştu.

Bardakçı, Hürriyet’te 12 Mayıs 1996 tarihli yazısında Vahdettin’in hatıralarından birkaç paragrafı aktarmıştı.

Şu bölüm de Vahdettin’in hatıra defterinden:

“Dört sene süren Dünya Savaşı’ndan sonra bütün musibetlere göğüs germek zorunda kaldım. Devlet tehlikede ve İstanbul sallantıda idi. Şahsen müstakil bir siyasetim yoktu ama kurtuluşum için babam Abdülmecit Han’dan miras aldığım itilaf devletlerine (galiplere) yakınlık politikasını İngilizlerin zıddına hareket etmemek ve Fransızlarla İngilizleri gücendirmemek şeklinde uyuşmacı bir siyaseti seçmiştim. Böylelikle anlaşma olmasa bile hiç olmazsa husumetlerini şiddet ve nefretlerini azaltmaya çalışıyordum...”

Hain kime derler? Düşmanla iş birliği yapana.

Peki, düşmanın zıddına gitmemek, onu gücendirmemek için uyuşmacı siyaset gütmek iş birliği midir, değil midir?

Takdir okurun...