Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Adam 200 gramlık cihaz yapmış. Cebimize koymuş.

Hem radyo, hem televizyon, hem takvim, hem saat, hem telefon, hem müzik kutusu, hem pusula, hem fotoğraf makinesi, hem film oynatıcısı, hem navigasyon aleti, vb.

Hangi gün, saat kaçta yağmur yağacak, sıcaklık kaç derece olacak, rüzgârlar hangi yönden esecek, ülke ülke, şehir şehir, ilçe ilçe bildiriyor.

Sokağa çıktın diyelim, adımlarını sayıyor. Geçen hafta şu kadar adım attın, bu hafta bu kadar, geçen ay şu kadar, hepsini söylüyor. İyi duyuyor musun, diye kulak muayenesi bile yapıyor.

Haberin Devamı

Borsa’yı dövizi, altını, gümüşü saniye saniye bildiriyor.

Bankaya uğramadan para trafiğini yönetiyorsun.

Binlerce sayfalık ansiklopediyi karıştırma zahmetine girmeden istediğin bilgiyi sana bir saniyede çıkarıp veriyor.

Hepimizin cebinde birer tane var.

Sağlığımızı asrın mucizesi olan cihazlar ve ilaçlarla sürdürüyoruz.

Hapımızı yutmadan ayakta duramıyoruz.

Ne var ki bunların hepsi Batı dünyasında keşfediliyor, orada geliştiriliyor.

Ne biz ne İslam dünyası asrın keşiflerine katkıda bulunamıyoruz.

Çünkü biz başka konularla meşgulüz.

Göz damlası orucu bozar mı, şarkı dinlemek günah mıdır, deniz ürünü haram mıdır?

Telefonu icat eden adam cennete mi gider, cehenneme mi?

Seccade boyundaki halıya ayakkabıyla basan günaha girer mi?

Biz bu çetin sorunları çözmekle uğraştık bin yıldır.

Ve hâlâ oralardayız…

HALILAR

Dersimiz halı bilgisi.

Bu işten anlayan bir dostumuzun verdiği bilgidir.

Halıcılık dilinde halılara boyutlarına göre ad takılır.

Yastık, çeyrek, seccade, kartola, kelle, taban yolluk.

Yastık boyunda olana “yastık” adı verilir

Seccade boyunda olana (1.20  1.80) “seccade” denir.

Seccade halı, eğer üzerinde namaz kılınıyorsa namazdan sonra toplanır, temiz bir yere kaldırılır. Namaz kılınacağı zaman tekrar yere serilir

Eğer bu halı yerde süs olarak kullanılıyorsa yerde kalır, üzerine çorapla da ayakkabıyla da basılır. Halı, üzerine basıldıkça değerlenir.

Üzerinde seçim kavgası yapılırsa şık olmaz.

‘SANSÜR İSTERİZ’ 

Türk edebiyatının en parlak isimlerinden Sabahattin Ali, 1948 yılının 2 Nisan günü Bulgaristan sınırında öldürüldü. 

Haberin Devamı

Ölümünden bu yana geçen 75 yılda cinayetin üzerindeki karanlık perde kaldırılamadı. Onu Bulgaristan’a kaçıracak olan Ali Ertekin adlı katil ifadesinde iddia ettiği gibi bir tartışma anında sopayla mı öldürmüştü?  Yoksa cinayet devletin gizli servisi adına mı işlenmişti? Bir başka iddiaya göre Ali, Kırklareli’nde bir karakolda işkencede öldürülmüş olaya cinayet süsü verilmişti.

Bugüne dek gerçek ortaya çıkarılamadı.

Sabahattin Ali’nin mezarı bile yoktur. Ormanda bulunan cesedine ait kemiklerini devlet ailesine teslim etmediği gibi nereye gömüldüğü de açıklanmamıştır. Ali, bir kısmı hapislerde geçen 41 yıllık çileli hayatına üç roman, pek çok hikâye ve şiir sığdırdı. Kürk Mantolu Madonna adlı romanı bugüne dek 2 milyondan fazla sattı. “Görecek günler var daha, aldırma gönül aldırma” diyen şiiri dillerde şarkı oldu.

Marko Paşa dergisinde siyasi mizah yazardı. Bir yazısının başlığı “Sansür istiyoruz”dur. Dergi sık sık mahkemece kapatılınca, yaptığı çağrıda, Abdülhamit dönemindeki gibi yazıların yayından önceden sansürden geçirilmesini ister, böylece kapatılmaktan kurtulacaklarını yazar. Hükümetle dalga geçer. 

Haberin Devamı

Anısı önünde saygıyla…

DİZİ

Dizinin kadın kahramanı ölmek üzere. Kan lazım. Zamanla yarışılıyor. Kadının kocası kan bulmak için kendini sokaklara atarken birden camiye girip namaz kılmaya başlıyor. Ambulansı aramak varken adam neden camiye gidiyor? 

Sosyal medyada haberi duyuran Pelin Hanım’ın tahmini:

- Dizide o ana kadar hiçbir dini tema, simge, konu, vs. yoktu. Herhalde birileri senariste baskı yaptı. Ramazan ayında dini tema ekleyelim falan dedi. Senarist de ilgisiz bir yere camide namaz sahnesi sıkıştırdı!

FİGÜRAN

Mektup Devlet Tiyatrosu çalışanından geliyor. Okuyalım:

“Bizler Devlet Tiyatroları’nda ‘Figüran Sözleşmesi’yle çalıştırılan yevmiyeli oyuncularız. 

Hiçbir sosyoekonomik güvencemiz, düzenli gelirimiz, sigortamız, promosyon hakkımız ve kurum kimliğimiz yok.  

Bu saygın kuruma onlarca kişinin katıldığı seçmeleri kazanarak geldik. 

Sözleşmemizdeki teknik problemden dolayı kadro kapsamı dışında kaldık. 

‘Sözleşmeli Figüran’ statüsünde çalıştırılarak 6 aylık sözleşme yapmaya zorlandık.

Fakat oyunlarda figüran olarak yer almamakta, önemli roller üstlenmekteyiz.  Kadro kapsamındaki arkadaşlarımızdan hiçbir farkımız olmamasına, aynı oyunda aynı görev paylaşımına rağmen kapsam dışıyız.”

Özetle... Ortada açık bir haksızlık var. Haksızlığı yapan ve sürdüren de bir devlet kurumu. Devletten beklenen örnek olmasıdır.