Memleketin iki ana derdi var: Enflasyon ve işsizlik.
Üretim yetersiz kaldığı için enflasyon yüksek çıkıyor.
Üretim merkezleri ortadan kalktığı için işsizlik büyüyor, rekora ulaşıyor.
Bu konular yeni mi ortaya çıktı? Hayır. 2000’lerin başında Türkiye IMF programlarına kilitlendiğinde geleceğin fotoğrafı az çok belirmişti. O gün dayatılan (ve hâlâ uygulanan) programların ülkeyi buraya getireceği çok yazıldı, söylendi. Ama kulak tıkandı.
IMF programları sanayiyi bitirdi, tarımı daralttı, ekonomiyi inşaata yönlendirdi.
80 sonrası verilen liberal vaatler hatırlardadır.
Özelleştirme yapılacak, sermaye tabana yayılacak, işletmeler daha akılcı çalışacak, verim artacak, ülke zenginleşecekti.
Bu hızla Cumhuriyet döneminde kurulmuş ne kadar tesis ve fabrika varsa satıldı. İsdemir. Kardemir, Asilçelik, SEKA, Sümerbank tesisleri, Etibank tesisleri, PETLAS, TÜRBAN, HAVAŞ, USAŞ, SEKA, ET BALIK, çimento fabrikaları, şeker fabrikaları, limanlar “rastgele” elden çıkarıldı. Alanlar para için aldı, makineleri hurdaya sattı. Arsalara AVM’ler, rezidanslar kurdu. Tarım Satış Kooperatifleri ve tüm zirai tesisler elden çıkarıldı. TARİŞ bölündü, eritildi. Türkiye şimdi kara kara sanayi ve tarım olmadan üretimi nasıl artıracağını, işsizliği nasıl gerileteceğini düşünüyor.
Bizi bugüne taşıyan model ve araçlarla buradan kurtulmayı deniyoruz!
KURBAĞALI
Kurbağalıdere’nin yılan hikâyesine dönen “ıslah”ı devam ediyor.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu geçen yıl bu vakitler vaatte bulunmuştu, Kurbağalıdere’nin ıslahı 31 Ağustos’ta bitecek, içinde balıklar yüzecek, derede suya bile girilebilecekti. Ağustos üzerinden yedi ay geçti. Derenin sık sık yanından geçiyoruz. Bir yanı yayalara açılmış, bir yanı kapalı durumda. Koku yok ama su bulanık. Şimdi dere ile Moda iskelesi arasında yeni bir inşaat başlatıldı. Soruşturduk. Kıyıdaki apartmanlardan denize doğru kayma varmış. O yüzden kazık çakılıyormuş. Kayma olan yer dereyle ilgisiz bir noktada. Neden kaydı apartmanlar? Dereyle ilgisi ne?
Kurbağalı’da ilk ihale 2012 yılında yapıldı. O günden bu yana dört ihale düzenlendi. Derenin bir tarafı düzeltilince başka tarafı bozuluyor. 2017 yılında Kadir Topbaş yazın derede yüzüleceğini söylüyordu. Aradan üç yıl daha geçti. Sorunlar devam ediyor. Yapılan dört ihalede 240 milyon liranın üzerinde bedel ödendi. Sonuç yok.
İhaleler dokuz yıldır aynı firmaya veriliyor. Peki, yapılan planlar neden tutmuyor? Neden iş bir türlü bitmiyor? Bilen yok.
Bu arada kazık çakılan alana gidip gelen kamyonlar derenin kenarındaki yolu çökertti. Belli ki kazık çakma işi bitince bu çöküntülerin onarımı başlayacak. Yani yeni bir ihale var ufukta!
Derede inşaat neden bir türlü bitmiyor? Bunu bize kim anlatacak?
DÜĞÜN
Okurumuz Nafi Aykan anlatıyor.
Ormanda düğün varmış. Düğün sahibi evine kadar gelerek eşeği de düğüne davet etmiş. Eşek, “Durun, semerimi alayım da öyle geleyim” deyince düğün sahibi gülmüş:
- Aman eşek kardeş, düğüne gidiyoruz, ne semeri?
Eşek oralı olmamış:
- Adımız eşek, düğüne de çağırılsak, orada da bize yük taşıtırlar.
Kıssadan hisse...
Beklemediğiniz bir davetiye alınca üzerinde birkaç saniye düşününüz.
YAZICI
Gazeteci Zeki Sözer dostumuz yazıyor:
“Yazıcımın mürekkebi bitti. Yenisini alayım dedim. 50-60 liraya aldığım mürekkep olmuş 450 TL. Milyonlarca öğrenci, ofis ve iş yerinin kullandığı mürekkebin imalatı bu kadar zor mu? Sadece mürekkep değil, ithal edilen tüm büro malzemelerinde durum aynı.”
İthal malı büro malzemesinin fiyatı neden kontrol edilmez.
Aslında yalnız büro malzemesi değil, gözlük camı ve çerçevesi, elektronik ürünler, optik ürünler dâhil, ithal edilen yüzlerce çeşit ürün piyasada tutturabildiğine satılmaktadır. Bunların fiyatlarını kontrol eden bir merci yoktur. Varsa da işini yapmamaktadır.
İthal ürünleri satanlar fiyatı kendi keyiflerine göre tespit etmektedir.
Sonuçta vatandaşın cebinden haksız yere milyarlarca lira çekilmektedir.
Bu böyle mi sürüp gidecek?
ATLET
Avrupa Atletizm Şampiyonası geçen hafta Polonya’nın Torun kentinde yapıldı.
Türkiye bu şampiyonaya 13 atletle katıldı.Bir atletimiz sırıkla atlama dalında finale kalarak beşincilik elde etti.
Diğerleri finali göremediler.
Türkiye 84 milyonu aşan nüfusuyla artık Avrupa’nın Rusya’dan sonra nüfusça en büyük ülkesi.
Avrupa şampiyonasında 2 milyon nüfuslu Slovakya, 5 milyon nüfuslu Norveç madalya aldılar. İsviçre, Yunanistan gibi ülkeler madalya çıkardı. Biz dediğimiz gibi nal topladık.
Acaba bu sporun sorumlularını kimse kenara çekip:
- 84 milyonluk ülkeden bir tek bronz madalyalı atlet bile çıkaramıyor musunuz? diye sorar mı? Sanmıyoruz.
Ülkemizde hiçbir başarısızlığın sorumlusu yoktur!
O yüzden pek çok alanda başarının uzağındayız.
EFELER
Ekranda Yunanistan’la ilişkiler tartışılıyor. Bir anket firması başkanı yıldırım orduları komutanı edasıyla konuşuyor:
- 4 saatte Selanik’e 12 saatte Atina’ya gireriz.
Yunan basını Türk medyasını çok yakından izliyor. Bu tür çıkışlar “Türkiye’nin saldırgan tutumuna örnek” başlığıyla hem Yunan hem dünya kamuoyuna duyuruluyor.
Böyle bir görüntü vermenin Türkiye’ye yararı yok.
İkincisi ve daha önemlisi... Dış politikada hükümetler eleştirilmeli ama o ülke halklarını incitecek söz ve davranışlardan kaçınılmalı. Çatıştığınız ülkenin halkını karşınıza almamalısınız. Hep söylenir: Vietnam, ABD ile giriştiği savaşı Amerikan halkını kendi yanına çekerek kazanmıştır.