Melih Aşık
Onu ne zaman, nerede tanıdığınız önemsizdi... Ne zaman, nerede rastlayacağınız belirsiz... Mesela geceyarısı bir barda, kalınca bir çift gözlük camının ardındaki tebessümdü o... Tam da kimseyi yargılamayan, kimseyi hırpalamayan birilerinin var olup olmadığını düşündüğünüzde mi karşınıza çıkardı? Size mi öyle gelirdi? Belirsiz. Gidişi de varlığı gibi sessizce oldu. Hastalığını hiç duymadık. Tek bildiğimiz... Bu yaz Ortaköy bahçelerinin orasına burasına kondurulmuş yazlık barların yaprakları arasından başını uzatmayacak. Kimseye gülümsemeyecek. Hayat bir tebessüm daha yitirdi...
Arkadaşı
Ersin Salman 'ın dizeleriyle... Durum o ki...
Keşke çağrı cihazları, cep telefonları
bölmeye devam etseydi
en güzel yerinde yemeklerimizi!
Durmadan seslendirmeye çağırsalardı seni Lami.
Hep senin sesin olsaydı reklamlarda,
haberlerde, her yerlerde.
Keşke sen olsaydın da Lami,
Galatasaray hep şampiyon olsaydı keşke,
Bil ki üzülmezdim Kanaryam'a bir an bile...
"
Sen Allah nezdinde büyük suç işledin. Seni Allah sorgulayacak."Beraat kararı sonrası yargıç tarafından sanık
Ali Kalkancı' ya söylenen yukarıdaki sözler, bize garip geldi. Acaba
"Allah'a havale" laik sistemde yeri olan bir hüküm olabilir mi? Bundan böyle kimi davaların sonucunda yasalar ceza öngörmediğinde yargıçın:
- Boyun posun devrilsin
- Allah seni nasıl bilirse öyle yapsın
gibisinden temennilerde bulunması sözkonusu olacak mı?
Soruyu Türkiye Barolar Birliği eski Genel Başkanı, CHP Hatay milletvekili
Atila Sav'a soruyoruz. Yanıtı:
- Hukukçular arasında çok yaygın kullanılan bir söz vardır: Yargıç hükümle konuşur, kanunu uygular. Kanun bir eylemi suç saymıyorsa, yargıçın bunun dışında sözler söylemesi doğru bir davranış değildir ve onun yaptığı görevle ilgisi olmayan açıklamalardır.
Adil Aşırım, Şerif Çim, Kubilay Uygun, Hikmet Aydın, Müjdat Koç.Bu beş muhterem, son seçimde
Bülent Ecevit ve eşinin titiz eleğinden(!) geçerek, DSP'den önce aday, sonra milletvekili oldular. Ve peşinden teker teker ANAP veya DYP'nin yolunu tuttular.
İlginçtir... Özenle seçilmiş olup sonra yuvadan kaçan DSP'liler hiç CHP'ye uğramıyor. Doğrudan sağ partilere gidiyorlar.
Böylece
Ecevit'ler
"solcu seçmenden oy alıp sağcı partilere milletvekili desteği" sağlamış oluyorlar... CHP'den bu dönemde hiçbir milletvekili ayrılmadı. Geçen dönemde ayrılıp DSP'ye gidenler de fazla solcu ve fazla demokrat bulunuyor. Dışlanıyor.
Bu verilere göre... Sizce Ecevit çatısı altında bir CHP - DSP birleşmesi mümkün mü?
Süreç içinde,
Tansu Çiller'deki davranış değişikliği bir CHP'li milletvekili dostumuzun dikkatini çekmiş, anlattı...
"
Hanımefendi, Meclis'e ilk geldiğinde ve sonra Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olduğunda partili milletvekilleriyle karşılaştığında tokalaşmakla yetinirdi. Başbakan olup da parti içi sorunların ağırlığı altında ezilmeye başlayınca karşılaştığı kişileri köftelemeye başladı. Yani, karşısındaki kişinin elini iki eli arasına alıp hafifçe okşamaya...
Şimdilerde ise bu işi biraz daha ilerletti. Çünkü partideki gücü giderek azalıyor. Geçenlerde televizyonda gördüm. DYP Grup toplantısında yapılan törende, partiye yeniden dönen Samsun milletvekili Cemal Alişan'ı öpüyordu. Aynı şeyi birkaç gün önce de DSP'den transfer ettiği
Müjdat Koç'a yaptı, onu da öptü. İşler kendisi açısından biraz daha sarpa sararsa ne yapar, inanın tahmin edemiyorum!"
"Cezayir'de kadın olmak" adlı kitabıyla yakından tanıdığımız Cezayir'li yazar ve (yeni) milletvekili
Halide Mesudi'ye
Güneri Civaoğlu sordu:
- Sizce dinci partinin koalisyona girmesi mi daha uygun olacak yoksa dışarda bırakılması mı?
Halide Mesudi yanıtında dedi ki:
- Bu partinin koalisyona girip girmemesi önemli değil. Önemli olan küçük köktendinciler üreten eğitim sistemini değiştirmektir. Kadınları ezen aile yasasını değiştirmektir. Hukuk yeniden düzenlemektir...
Halide Mesudi demek istedi ki... Üst yapıda falanca parti iktidara gelir iktidardan gider... Önemli olan köktendinciliğin tabandaki çoğalmasıdır.
Türkiye'de laik kesim meselenin bu özünü keşfetti. MGK'nin laik kesimin istemlerine tercüman olan 18 maddelik bildirisinde öncelik 8 yıllık kesintisiz eğitime verildi.
Ne var ki 8 yıllık kesintisiz eğitimi parti programlarına almış bulunan DYP ve ANAP imam hatip derneklerinin baskısına teslim oldular.
MGK'yı yalnız bıraktılar...
Refahyol Hükümeti buradan cesaretlenip diğer MGK kararlarını da uyutunca...
Ve Meclis bir alternatif ortaya çıkartamayınca...
MGK çerçevesinde irticayı durdurmaya çalışan TSK bu defa sokağa inip RP ile sille tokat sokak kavgasına girişir gibi bir hal aldı.
MGK çerçevesi yasal ve anayasaldı... Bu çerçeve aşıldı. Artık yasal ve anayasal dayanaklar fazla önemsenmiyor. Eğer siyasal çözüm taşları yerine oturtmazsa bu kavga
"darbe" ye kadar uzanabilir.
Fırtına çıkınca ortadan kaybolan hostesler gibi...Sayın Cumhurbaşkanı son günlerde bu meselelere karışmaz oldu.
Mesut Yılmaz Bey keza... Siyasetçilerin geriye çekilmesi TSK - RP kavgasınının daha hızlı kızışmasına yol açıyor. Du bakali n'olcek...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr